Bu kadar pozisyon harcayan bir takımdan, acısını böyle çıkarır futbol. Dün gece iki perdeli oyundu. İlk yarıda hızlı düşündük hızlı oynadık. Öne geçtik fark yapacak gücü de bulduk. Özellikle ilk yarının son çeyreğinde bir makine düzeninde rakibi ezdik. Çeklerin ilk yarıda üç kez kaleye gelip, bir golle maçı çevirmesiyle. Bizim defalarca gidip tek golle yetinmemizin tanımı. Pozisyonları yaratmakta ustaydık, harcamakta acemi. İlk yarı gökkuşağıydık. İkinci yarı baş aşağı! Hakeme parantez açmalıyım.. Bu topraklarda hakemin yerlisi de bir yabancısı da. İlk yarıda Arda Turan'a yapılan hareket kesinlikle penaltı. Ne demem gerek. "Düdüğü ağzına götüremeyen adaletsiz bir adam, elindeki tepsiyle adaletsizliğe uşaklık yapmayı tercih etti" demekten başka. İkinci yarıda kendimizi yenilgiye mahkum ettik. Çeklerin zulasında yeni çıkış yolları vardı kullandılar. Roller değişti, kontrol el değiştirdi. Futbol talihi de bizi terk ederken, çıkmaz bir sokağa saptık.. Gecenin içinde en çok sözü geçecek adam Arda Turan'dı. İlk yarıda "rüzgar gibi geçti." Selçuk İnan'daki körelme devam ediyor. Gökhan Töre iyi başladı arkasını getiremedi. İkinci yarıda her yanımız döküldü zaten. Yanlışlarımız ortaya dökülürken. Elbette daha çok maç var. Ama gerçek olan bir şey varsa, bir mucizeye ihtiyacımız var artık. "Devlerin aşkına!"
İlker Yağcıoğlu: Dibe vurduk!
10 dakika kadar bocaladıktan sonra ilk yarının son bölümünü harika oynadık. Verilmeyen yüzde 100 penaltımız Caner'in direktör dönen frikiği kaçırdığımız pozisyonlar öne geçmemizi engelledi. İkinci yarının başında işler tersine döndü. Yediğimiz gol bütün oyun düzenimizi bozdu. Zaten sıkıntılı olan oyuncularımız bu dakikadan sonra çok fazla etkili olamadı. Ve sahadan mağlup ayrıldık. Bunlar işin kısaca teknik tarafları. Ama kaybetmemizin sebebi bu değil. Ligimizde oynanan futbolun kalitesi ortadayken daha ligin başında futbolumuzun lokomotifi olması gereken büyükler şampiyon olmak uğruna savaş baltalarını çıkarmışken yarınları değil günü kurtarma peşinde olan yöneticiler varken son olarak maçtan önce 12 tane eksiğimiz değil de bir yıl önceki milli takım kampında yaşanan olaylar konuşuluyorken nasıl kazanmayı bekleyebiliriz ki! Kimse Fatih Terim'den mucize yaratmasını beklemesin. Böyle bir ortamda değil Fatih hoca klonlayıp 10 tane Fatih Terim getirsek hiç bir şey değişmez.
Oktay Derelioğlu: Maalesef kötüyüz
2016 Elemeleri'nde 2'de '0' çekerek büyük bir sürprize imza attık. Bu maçta belki bahanelere sığınılacak... Eksik kadro, tecrübesiz kadro ya da maça 1-2 gün önce çıkan dedikodular bahane edilecek. Ama ben şu soruyu soracağım. Bundan 1 ay önce İzlanda yenilgisinin bahanesi neydi? Son zamanlarda izlediğim en dirençsiz en isteksiz ve kazanma arzusundan uzak bir milli takımımız var. İki maçı bir düşünürsek..Dünkü maçta saha içine bakarsak, maça çok iyi başlayan bir milli takım vardı erken gelen golle birlikte. Caner'in müthiş asisti, Umut'un müthiş vuruşuyla gelen gol ama akabinde maçı bir türlü tutamayışımız ve çabuk yenen beraberlik golü. Bir türlü maçın hakimiyetini lehimize çeviremedik. Belki şunu da söyleyebiliriz. Bence Arda'nın pozisyonu yüzde yüz penaltıydı. Belki penaltı verilseydi bir şeyler olabilir miydi? Çek takımının oyununa bakıyorum, öyle muhteşem bir futbol oynamadılar. Ama maalesef ama maalesef öncelikle bizim ne olduğumuz önemli. Biz kısaca iki maçtır çok kötü bir futbol oynuyoruz. Arda'nın Atletico performansından eser yok. Selçuk İnan maça ağırlığını hiç koyamıyor. Ozan gibi Muhammet gibi oyuncular bu maçın atmosferini kaldıracak oyuncular değiller. Şöyle bir avantajımız var. Bu sezon statü değişti. Üçüncülük de değerli. Statü avantajıyla şansımız hala devam ediyor.
Turgay Demir: Seviyorum bu takımı
Birlikte hareket edip güçleri birleştirmek ve sinerji oluşturmak önemlidir… Biz bunu yıllardır pek yapamıyoruz, özellikle de milli maçlarda… Tribünleri coşturan ateşli bir "Milli Takım seyircimiz" hiç bir zaman olmadı zaten bu bir tarafa artık tribüne gidecek "Milli seyirci" bulmakta da zorlanıyoruz. Bunun sebeplerini hep birlikte düşünmek ve bir çözüm bulmak zorundayız. İyi başladığımız bir karşılaşmada erken gol bulmuşken, statta 50 bin kişinin kalabalığını arkasına alan bir Milli Takım çok daha iyi şeyler yapabilirdi ya da ben kendimi böyle kandırıyorum bilemem…
Ozan gibi bir genci kazandık
Bildiğim şu ki; böyle maçlarda kimin, nasıl oynadığının pek önemi yoktur çünkü önce toplumsal, sonra takımsal sinerji oluşturamamışsanız kişilere takılmak anlamsızdır. Golü bulduktan sonra Arda'ya yapılan net penaltı verilmiş olsa dün geceyi daha başka bir şekilde yaşama şansı yakalayabilirdik. Hakem buna izin vermedi! Nasıl mı!? Yıllardır bizim ülkemizde bazı eyyamcılar nasıl insanların sevinçlerini, umutlarını çalıyorlarsa eloğlu da geldi, aynı şekilde çaldı umutlarımızı. Ozan Tufan gibi bir genç adamı kazandık bu maçta, kaybettiğimiz ise sadece üç puan… Bu grupta her takımı, her yerde yenebilecek potansiyelimiz var. Yeter ki o toplumsal sinerjiyi oluşturalım, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Bu benim Milli Takım'ım
Yenildik ve üzüldük ama yine de güveneceğiz bu çocuklara… En azından ben güveneceğim, çünkü gönülden bağlanacağım başka bir Milli Takım'ım yok! Olsaydı; belki bu takım yerden yere vurur, kendime bir sebep bulur küser ya da bazılarının yaptığı gibi iki futbolcu arasında yaşanan bir olayı manşete taşıyıp zarar verebilirdim! Şimdi yapamıyorum! Seviyorum bu Milli Takımı… Kaybetse de seviyorum… Belki şu kolay gruptan bile çıkamayacaklar ama olsun bu benim ülkem, benim Milli Takımım…
Gürcan Bilgiç: Eskiler, eskidi!
Son iki turnuvayı ıskaladık. Hedefteki üçüncüsüne de iyi başlamadık. Bu yüzden rakibimiz olan bir takımı, evimizde ağırlarken, "akıllı" olmamız gerektiğini düşünüyordum. Sakat sayısını bizim editörler sorduğunda, "Vardılardı da ne oldu?" cevabını verdim. Çekler karşısında da kimin eksikliğini hissettik... Veya Arda ile iki bekimizi bir kenara koyun, kim için "iyi ki var" diyebildik... Sorun da burada zaten, "sıradan" oyunculardan çok şey bekleyerek, kendimizi dev aynasında görüyoruz. Maalesef bu hamasetin içinde kenar yönetim de olunca, beklenti de artıyor, hayal kırıklığı da... Çözümler sahadaki oyuncuların ayak ucunda. Biz hala soyunma odasındaki motivasyon konuşmasının bütün sorunları çözdüğüne inanıyoruz. Sonra kornerden gol yiyen takım için eleştiri üretmeye çalışıyoruz. Dünü konuşacaksak, Millilerimizin kötü oynadığını, istemediğini söyleyemeyiz. Özellikle ilk yarıda, Arda'nın da oyuna ağırlığını koymasıyla birlikte kazanmak adına çok ürettik. Neredeyse rakibin iki katı çabanın sahibiydik. Penaltı verilmedi, Caner'in frikiğinde top direkten döndü. Öne geçtiğimiz bu periyotta, maçı kazanacak üretimi de yaptık. Sonrasında, biz kaçırdıklarımızı düşünürken, ilk yarının son saniyelerinde Selçuk İnan'ın ıskaladığı pozisyonun benzerini gol yaptı Çekler... Ne kadar iyi niyetli olsak da, ne kadar arzulasak da, eksiğimizi bilmemiz gerekirdi. "Akıl" koyamıyoruz sahaya. Bunu taktik olarak da yapamıyoruz, sahadakilerin inisiyatifi olarak da. Çünkü Arda dışında topu emanet edeceğimiz oyuncumuz yok. Sahadaki kariyerlere baktığımızda, hemen hepsi bu tip maçları çok yaşamışlar. Ama fark, o oyunlarda yönetenler hep yabancılardı. Onların kalitesi ile oyunlar şekillendi, bizimkiler sadece yardımcıydı. İki maç, sıfır puan. Rakiplerimiz ise kazanıyor. "Yıldız" tanımımızı yenilememiz, kulüp sözleşmelerindeki rakamları gözden geçirmemiz, Yeni Türkiye'de, yeni bir akıl üretmemiz gerekiyor. Eskiler, eskidi çünkü...
Levent Tüzemen: Başarı için istikrar şart
Baz en bitmek bilmeyen dertler yağmur olur insanın üzerine yağarmış.. Milli Takım, dertlerle yüklenmiş yağmura yakalanmış bir durumda.. Çekler'e kaybettik. Ancak yenilgiyi hak eden bir oyun oynamadık. Özellikle ilk yarı tempoyu yüksek tutan, kanatları kullanan, hızlı hücum eden, rakibin üzerinde baskı kuran ve pozisyonları bulan hep Milli Takım oldu. Caner'in enfes ortasında Umut'un doğru koşu yaparak kafayla attığı erken golle sevindi. 7 dakika sonra duran toplardaki zafiyetimiz hortladı ve Sivok skora eşitlik getirdi. Karşılıklı gollerden sonra maçın hakimi bizdik. Arda'nın, iki Gökhan'la sağ tarafta kurduğu pas trafiği sayesinde Çek kalesini adeta bunalttık. Gökhan Töre ve Umut'la net iki golü kaçırdık. Caner'in enfes frikiğinde direğe takıldık. Ayrıca, Arda'ya yapılan hareket kesin penaltıydı. İsveçli hakemler nedense görmek istemedi.. İlk yarıdaki yüzde 61'lik topa hakim olma Milli Takım'ın oyundaki üstünlüğünün belgesiydi. Çekler topu bize bırakıp, orta sahayı kalabalık tutup hep hata yapmamızı kolladı. O hatayı kaleci Tolga'nın kısa düşen topuyla yaptık. Dockal da Çek'leri 2-1 öne geçirdi. Gol sonrası "Kompakt" oyuna dönüp geriye yaslanan Çekler'i aşamadık ve kaybettik. Dünyanın sonu değil.. Çünkü kazanmak şartıyla rövanş maçları var.. Ben üç konuya değineceğim: Tiyat ro se yircisi bile olamazla r 1- Başarı için kadro istikrarı şart. Çekler'in Hollanda'yı yenen kadrodan bir kişi hariç hepsi sahadaydı. Tek değişiklik Sivok da golünü attı.. Kadro istikrarı oyunculara birbirleriyle oynama alışkanlığı kazandırır. Milli Takım'a bakıyorum, Çekler'e karşı İzlanda kadrosundan ilk onbirde 5 oyuncu vardı. Bu değişim sağlıklı değil. İstikrar olmazsa takım da olamazsın. Türk futbolcusu kulüp takımında oynarken de Milli Takım'ı hep düşünmeli.. 2- Dünyada futbol değişiyor. Güzel futboldan çok sonuç futbolu önem kazanıyor. Bu yüzden biz de "Kompakt" oynamayı düşünmeliyiz, Çekler gibi rakibin hatasını kollamalıyız. Çünkü iyi oynayan, çok hücum eden değil golü atan kazanıyor. 3- Tiyatro seyircisi bile olamayacak topluluklara maç oynamamalı. Milli Takım için ideal statlar Anadolu'da var. Konya, Kayseri ve öncelikli Bursa..
Rıdvan Dilmen: En kötü senaryo gerçekleşti
Bir yanda ilk maçında Hollanda'yı 2-1 yenen Çek Cumhuriyeti, diğer yanda İzlanda'dan 3-0'lık mağlubiyetle dönen Türkiye... Şükrü Saracoğlu'nda beraberlik onlar için iyi bir sonuç olacaktı, galibiyet ise büyük ikramiye... Ancak Milli Takımımız'ın daha yarışın başında çok geriye düşmemek için kazanması gerekiyordu. Ay-yıldızlılar, sahaya İzlanda maçından farklı bir kadro ve farklı bir futbol anlayışı ile çıktı. İlk yarıda özellikle hücumda mükemmele yakın bir oyun vardı ekibimiz adına. Skoru 1-0 yapan golde hem Caner Erkin'in ortası hem de Umut Bulut'un kafa vuruşu muhteşemdi... Futbolu ve golü gördükten sonra Milliler'in rahat kazanacağını düşünüyorduk. Ancak 8 dakika sonra Çekler'in kornerden golü geldi. Alan savunması yaptık, ilk kez geldiklerinde golü yedik. Bir de rakibin en tehlikeli silahları iki stoperi Kadlec ve Sivok. Bunlara karşı yüzde yüz adam markajı yapmamız lazımdı. Nitekim Sivok, elini kolunu sallaya sallaya gelip, korner atışında topa kafayı vurdu ve ağlarımızı sarstı. İlk yarının en önemli anlarından birisi de Arda'nın ceza sahasında düşürülmesini, İsveçli hakem Jonas Eriksson'un es geçmesiydi. Yüzde yüz penaltıyı vermeyen Eriksson, belki de maçın kaderiyle oynadı. İkinci yarıda Milli Takım'ı tekrar öne geçirecek golü beklerken, topu ikinci kez ağlarımızda gördük. Caner adamını kaçırdı ve Çekler 2-1 öne geçti. Aslında gol geliyorum diyordu. Çünkü golden 5-6 dakika önceki pozisyonda Caner rakibine karşı yine çaresiz kalmıştı. Çekler oyunun kalan bölümüne bizi adeta uyutup, olağanüstü bir futbol sergilemeden üç puanı aldılar. Sonuç itibarıyla maç öncesi hocası "Beraberlik bizim için iyi bir sonuç olur" diyen Çek Cumhuriyeti, sahadan galibiyetle ayrılarak grupta büyük bir avantaj yakaladı. Henüz bir şey söylemek için çok erken ama Milli Takımımız için 2 maçta 2 yenilgiyle en kötü senaryo gerçekleşmiş oldu. Gruptaki şansımız adına da Letonya maçı büyük önem kazandı. Taraftar için de birkaç şeyler söylemekte fayda var.. Böyle maçlarda tribünler takımı ateşlemeli, itici gücü olmalı. Ancak dünkü maçta tribünler 'Milli Kütüphane' gibiydi..
Ahmet Çakar: Bizimkiler arada sakinleştirici mi aldı?
Umutlar yavaş yavaş tükeniyor... Böylesine mağlubiyetleri anlayabilmek mümkün değil... Karşımızda vasat bir takım var. Adı büyük olabilir ama öyle ahım şahım futbolculardan kurulu bir takım değil... İlk yarıya bakıyoruz; son yılların en iyi oyununu oynadık. Maça golle başladık. Caner çok iyi ortaladı, Umut kafayı çok iyi yere vurdu, dünyanın en iyi kalecilerinden biri olarak kabul edilen Petr Cech'in de yapabileceği bir şey yoktu. Gold en sonra da oyun hep kontrolümüzdeydi. Ta ki yediğimiz o aptalca gole kadar. Çekler, ilk yarıda bir defa geldi, korner oldu, kornerden de ülkemizin yakından tanıdığı Sivok aracılığıyla yiyiverdik. Bu duran top belasından ne zaman kurtulacağız? Bir kornerde Çeklerin en önemli silahının Sivok olduğunu tüm Türkiye biliyor... Beşiktaş 'ta bu tür duran toplarda birçok golü var Sivok'un ama milli defansımız Sivok'a yapışıp o topa kafa vurdurmayacağına Sivok elini kolunu sallayarak kafayı vurup golü yapıyor. Aslında yediğimiz bu gol de bizi bozmadı. Bu golden sonra da mükemmel oynadık. Pozisyonlar bulduk, rakip kafayı kaldıramadı. Ama devre Çeklerin imdadına yetişti. İkinci yarı karşılaşmayı rahat rahat alacağımız düşünülürken tablo tersine dönüverdi. İlk devre mükemmel oynayan ekibimize sanki devre arası sakinleştirici verilmiş gibiydi.
TEMPO DÜŞTÜ PANİK BAŞLADI
Pas trafiği azaldı, tempo düştü anlamsız bir panik başladı. Çekler yine aynı sistemleriyle oynamaya devam ederken, birden Caner'in arkasına çıkıp golü buluverdiler. Anlaşılamayacak olay şu; bunu Milli Takım oyuncularına ve Terim'e soruyorum. İlk yarı 10 üzerinden 10'luk futbol oynayan milli takım birden nasıl böyle rezil bir futbola dönüverdi. Kimse eksiklik sakatlık demesin. Sorun başka yerde. Sorun kafalarda. Sonuçta sıfır puanla grup sonuncusuyuz. Buradan toparlayabilir miyiz bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki Türk halkına acılar yaşatıyorsunuz. Dün belki de bize başka bir acı yaşatan isim İsveçli hakem oldu. İlk yarıda Arda'ya yapılan penaltıyı verse belki de kaybetmeyecektik.
Erman Toroğlu: Acaba derbide oynayacaklar mı?
Arkadaşlar, beyler, bayanlar merdivenden kayanlar... Önce bir defa şunu kabul edelim: Türkiye'de oynanan maçlarda adalet sistemi yok. Düdükler ve bayraklar genelde büyük takımlardan yana. Eğer tersi olursa önce sahada tehditler, 'Hadi beni de atsana', sonra koridorda tehditler ve hakaretler. Sonra ikinci yarı başlayınca o hakem gidiyor başka hakem geliyor. Peki sonra Avrupa maçı oynayınca öyle mi oluyor? Hayır... İşte dün akşamki gibi... Dün yenildik. Bahanemiz var mı? Bence yok. Adamlar defans yapıyorlar, bizim takımdan kalabalık. Hücum ediyorlar, yine bizim takımdan kalabalık. Bakınız, futbolda defans yapmak kolaydır. Gol atmak zordur, çünkü beceri ister. Ben beceriden vazgeçtim, hiç olmazsa defans yapalım maç 0-0 bitsin. Onu bile yapamıyoruz. Önümüzdeki hafta Galatasaray ile Fenerbahçe maç yapacaklar. Biz dünya derbisi diyoruz, dünyada bizden başka seyreden kimse yok. Merak ediyorum, o maçta Fenerbahçe kalesinde Volkan, Galatasaray'ın forvetinde de Burak oynayacaklar mı? Yani bizim milli değerlerimiz ne kadar merak ediyorum. Milli maçtan önce bir Gökhan Töre olayı çıktı. Bu olayı zaten bilmeyen yoktu. Aslında buradaki olayın özelliği şu: Bir erkeğin eğer işe karısı, anası, babası karışıyorsa o erkek zaten yanmıştır. Bir erkeğin anası, karısı ve babası o erkeğe akıl verebilir, tartışabilir. Bu kendi arasındadır. Ama bu kamuoyuna bu şekilde yansırsa o erkek kendi işini yapamaz. Hakan'ın babası olay olduğu zaman basına bunları verse kabulüm. Ama 3 gün önce konuşuyorsa basın mı onu kullanıyor, o mu basını kullanıyor. Veya bu işleri öne sürerek Milli Takım'ı nasıl olumsuz etkiliyor ona sormak lazım. Bu adam kendi aile sorunlarını da böyle çözüyorsa o zaman tamam. Gökhan Töre haklı mı haksız mı, hatalı mı? Silahın haklısı olamaz. Ancak sebebi olur. Bu sebebin de değişik açıları olur. Bunu da sonra işleyelim. Ama şunu unutmayalım: Sakat olan futbolcularımız vardı. Sakatlığı bahane edip kaçan futbolcularımız vardı. Vardı oğlu vardı... Ama 80 milyonluk Türkiye'nin Milli Takımı'nın 10 milyon nüfuslu Çeklere yenilmemesi lazım.