Merakla beklenen Gazi Koşusu'nu favori Çakal Carlos'u burun farkıyla geçen Divine Heart kazandı. Özellikle son anları nefisti. Sizin yarışla ilgili izlenimleriniz neler?
Son yıllarda gördüğüm en güzel Gazi Koşusu'ydu.
Ben çok at yarışı üzerine birçok film izledim. O filmlerden birinin finali gibiydi Gazi'nin son metreleri... Ben bu kadar filmografik bir Gazi Koşusu izlediğimi hatırlamıyorum. O sondaki Çakal Carlos'la Divine Heart'ın, daha doğrusu iki jokeyin, Halis (Karataş) ile Yücel'in (Bilik) mücadelesi olağanüstü. Bu kadar güzel olabilir. Muhteşem bir yarış seyrettim, doyamadım. Bir saat daha ekranın basında oturdum ki 'tekrar tekrar seyredeyim' diye...
Yarış çok güzeldi ama yarış günü için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
1957 yılıydı. Ağabeyim çok meraklıydı at yarışlarına, giderdi, oynardı. Benim de hiç alakam yok. Bir gün bana "Sen at yarışını sevmiyorsun ama bugün gel, izle" dedi. "Niye" dedim? "Bugün Gazi Koşusu var. Özel bir gün. Seveceksin" dedi.
Ankara Hipodromu'na bir gittik ki hakikaten bir festival yeri, şenlik yeri, şölen yeri... Sahneye şarkıcılar çıkıyor, defileler var, smokinli erkekler var tribünde, bakanlar, milletvekilleri orada... Tuvaletli, My Fair Lady filmindeki gibi şapkalı kadınlar falan... 'Bu nasıl bir yer? Herkes gece kıyafetleriyle ama gündüz!' Halk da var öbür tarafta... Bayıldım. Ondan sonra adet edindim. Senede bir gün yarışa, Gazi Koşusu'na giderdim. O koşunun heyecanı bir ay evvelden başlardı. Çünkü Gazi Koşusu aslında Türk derbisi... Türkiye'nin en büyük yarışı...
Sebebi de 3 yaşındaki İngiliz atlarına açık sadece... Yani bir at hayatında Gazi'yi bir kere katılır. Kazandın kazandın, kazanamadın ertesi sene 4 yaşında oluyorsun. Bir sene evvel 2 yasındasın, gelemiyorsun. 3 yaşında olduğun senenin Gazi Koşusu'nda bir kere koşma hakkın var.
At yarışı aslında kumar işi ama Gazi Koşusu at yarışçılığının sembolü bir gün... Kumarı çok aşmış ve çok prestijli bir yarış haline gelmiş, her at sahibinin, her jokeyin hayali Gazi Koşusu'nu kazanmış olmak. Ersun Yanal'ın Fenerbahçe hayali gibi...
Bir ay evvelden haberler başlar, bir hafta kala da resmen Fenerbahçe-Galatasaray maçı havasına girerdi medya o yıllarda... Kimler koşuyor, nasıl koşuyor, kim hangi ata binecek, ne olacak, ne bitecek, hepsi yazılır, çizilirdi.
Pazar günü kahvaltı ettik arkadaşlarla... Saat 2 gibi eve geldim, oturdum gazete okuyorum. "Aa bugün Gazi Koşusu var." Düşünebiliyor musun tesadüfen eve gelip gazete açtım ve Gazi Koşusu'nun o gün olduğunu öğrendim ben! Gazi Koşusu'na bu kadar meraklı olan ben 1957'den beri her Gazi Koşusu'na ya giderim ya televizyondan seyrederim. Neden?
Sanki jokey kulübü unutturmak istemiş Gazi Koşusu'nu!.. Açtım televizyonu, televizyonda da bir şey yok. O günün en iyi şarkıcısı kimse o çıkardı, gruplar çıkardı. Bir sahne kurulmamış, gösteri yok, sıradan bir koşu gibi yapıldı, geçti!
Aman Yarabbim! Dünyanın en kolay işi Türkiye'de televizyon spikeri, sunucusu olmak herhâlde... Hiçbir şeyi bilmene gerek yok. Bir kız eline mikrofonu almış 40 kişiyle röportaj yaptı. Güya...
Röportaj şöyle; "Muhteşem bir hava, gurur verici bir gün."
Ne diyorsunuz?
Onu bile demiyor! Nokta. Soru soru işaretiyle biter. Cümlenin soru işaretiyle bitmesi demek o cümlenin soru cümlesi olduğunu gösterir. Soru cümlesi ayrı bir cümle tarzıdır gramerde... Düz yazıdan farklıdır. 'Bugün hava çok güzel' diyor mikrofonu uzatıyor!
Gazi Koşusu ne, o gün kimler koşuyor, niye koşuyor, hiçbir fikri yok! Bir yarım saat oturup çalışma zahmetine katlanmamış, gayet şık giyinmiş, kuaförde saçını yaptırmış, güzel makyajını yaptırmış, eline mikrofonu almış 'Ne güzel bir gün.' 'Değil mi!' bile demiyor!
Bir adam var o da aynı. O bundan bir derece önde... 'Çok güzel bir gün. İşte Türk yarışçılığının en önemli yarışlarından biri. Siz ne söyleyeceksiniz?' Söylenecek şeyleri önce kendisi söylüyor sonra 'Siz ne söyleyeceksiniz?' Adamın cevabı 'Katılıyorum kardeşim' demek. Başka ne diyebilir?