Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERMAN TOROĞLU

Bugünlere nasıl geldik!

Hiçbir şey tesadüfen olmaz, sebebisonucu vardır...Yaptığım işte katıyımdır... Eğer bir işe inandıysam, babamı tanımam... Sizi biraz geriye götüreceğim önce bugünlere nasıl geldik onu anlatıp sonunda da çareyi söyleyeceğim. Geldiğimiz bu iğrenç noktanın başlangıcı; Ocak 2010'dur... Digiturk, Türk Telekom ile birlikte ihaleye girmek için anlaşmışlardır. O zaman Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Ulaştırma Bakanı'na ihaleyi sormuştur. Aldığı cevap; "Digiturk ile Telekom'un anlaştığı" şeklindedir. Sayın Erdoğan buna karşı gelir: "Bu bir rekabettir.
Anlaşma olmadan ihaleye girilecek"
der. Digiturk'te panik başlar. Bu paniğin ortasında Digiturk binasına Aziz Yıldırım, Ali Yıldırım ve şu anda Kulüpler Birliği Başkanı olan Göksel Gümüşdağ gelirler. Genel Müdür Ertan'ın yanına çıkarlar. Karşılıklı para ve adam kelleleri alma pazarlıkları yapılır. Bunu Gümüşdağ, Şansal Büyüka'ya anlatır. İhale yapılır... İhale Digiturk'te kalır. Aziz Yıldırım beyanat verir; "İhaleyi ben yaptırdım. Kulüplere bu parayı ben kazandırdım." (Aslında ihaleyi zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yaptırmıştır). Sonrasında Digiturk Aziz Yıldırım'ın emrine girmiştir. İhaleden iki gün sonra eşyalarımı toplamak için şirkete gittiğimde Genel Müdür Ertan'ın yanına "Allahaısmarladık" demeye gitmek istedim. Şansal'a "Sen de gel" dedim. "Ben çıkmayayım" dedi. O zaman Lig TV'de Kadir Kardaş vardı, Fenerbahçe taraftarı ve yanlısı. Şu anda ise TFF'nin Genel Sekreteri. Onunla birlikte Ertan'ın yanına gittim. Bir saatte çok konuda konuştuk, tartıştık. Kadir hiç bir konuda konuşmadı. Sonunda kalktım, Ertan'a şunları söyledim: "Bu senin seçimin mi? Yalnız Türkçe'de bir deyim vardır Ertan Bey, ayı ile yatağa girdin sonucuna katlanacaksın." Bir yıl sonra Türkiye'de şike olayları patladı. Olaya şahit olan Kadir Kardaş'a, yani TFF Genel Sekreteri'ne telefon ettim. Lazlar hani sorarlar ya "Ne oldi" diye "Ne oldi Kadir?" dedim. Telefonun öbür ucunda yutkunup kaldı.
Hani diyor ya bazıları, "Bu ihale futbolda milattır." Çünkü hep 'ver' demeye ama hiç vermemeye alışkın yöneticilerin gözlerinde yalnızca dolar ve Euro gözükmeye başladı. Ahlak, düzen, insanlık onlar için önemli değildi. Ve utanmadan sıkılmadan o ihalenin sonunda Türk futbolunun marka değerini yükselteceğiz diyen de Genel Müdür'dü. İşte o marka değeri Ertan'a da Aziz'e de kapak oldu. Bir tehlike daha bizi bekliyor.
Ömümüzde Futbol Federasyonu seçimleri var. Kimin başkan olacağı değil, Disiplin ve Tahkim Kurulu'nda, MHK'de kimin olacağı, hangi kulübün daha çok üyeye sahip olacağı önemli. Eski hakemler tarafından yeni kurulacak MHK'nin çalışmaları başlamıştır bile.

EMRE-VOLKAN-MELO SADECE MUSLUKLAR

Şimdi gelelim Volkan olayına... Türk futbolunda gelen spor bakanları hep masal anlattılar.
Arkadaşlar Kulüpler Birliği yasasını çıkartırsınız ve içine maddeleri koyarsınız. Çok basit, yeni yasaya "Bir senede 60 gün hak mahrumiyeti alan, 2 senede 100 gün hak mahrumiyeti alanların yöneticilikleri 3 yıl süreyle düşer" deyin bakalım. Veya "Hapis yatmış insanların yönetici olmaları yasaktır" ibaresini koyun. Bakalım, o zaman bunlar koridor basacaklar mı? Ya da adamlarını gönderip gazeteci dövdürtecekler mi? Hatırlayın bu şike süreci Giresun'da bir yöneticinin adam dövdürme olayı ile başlamıştır.
Yani dereden başlayan bir olay nehire oradan okyanuslara açılmıştır. Sevgili okuyucular, geçtiğimiz yıllarda benim de üyesi ve oy kullanma hakkına sahip olduğum TFF Genel kurulları çağrıları yapılmıştır. Adreslere mektup yazılmıştır. 3-4 kişinin mektubu hem de iki kez gönderilmesine rağmen şahıslara ulaşmamıştır.
Sonunda o şahıslar nerde bulunmuşlardır biliyor musunuz? Hapishanede...
İşte Türk futbolunun geldiği durumun vanaları bunlardır. Yoksa Emre olayı Volkan, Melo olayı bunlar musluktur. Son milli maçtaki olayda küfür eden seyircilerin şu ana kadar yakalanıp savcılığa gönderilmesi gerekirdi.
Sahayı terkeden Volkan için TFF'nin toplanıp gerekli işlemi yapması gerekirdi.
Futbol Federasyonu'nun maçı oynattığı yer olan Arena Stadı'na yani federasyonun evine, mutfağına, yatak odasına, oturma odasına izinsiz girenlerin veya bunlara müsaade edenlerin şu ana kadar yakalanıp ifşa edilmeleri gerekirdi.
Çünkü oraya akredite olanlar girebilirler. Gazetecilerin kafalarına tekme atanların (adam öldürmeye teşebbüs suçundan) hapiste olması gerekirdi.


FATİH HOCAM DOST ACI SÖYLER

Fatih Terim , Türkiye Futbol Direktörü... Fatih Hocam! Ecelin korkuya faydası yok... Fazla düşünce maslahat getirir. Ne deriz "Hakem gördüğünü cart diye çalacak." Çalamazsan sana hakemlik vermezler. Ama sen düdüğü hala üfleyemedin. Kaç gündür sesin çıkmıyor. Ben seni tanıyorum ama yoldaki adam ne diyor biliyor musun; "Fatih Hoca aptal mı bu parayı bırakıp gerekli işlemleri yapsın. Bir daha nerede bulacak bu parayı." Ben sana toplumda söyleneni aktarıyorum. Dost acı söyler Fatih Hocam! Maalesef eski cesaretin yok. Santim santim bu güne kadar yaptıklarından yersin.

BUNDAN SONRA KAN AKAR!

Maalesef devlet de seyrediyor. Bu son milli maç olayında Futbol Federasyonu çalışanları ve polis gece 03.00'ten ertesi gün akşam 20.00'ye kadar çalıştılar. Bütün detaylar, görüntüler en ince ayrıntısına kadar var. Hala daha örnek alıp bu olayın kökünü kazıyamazsak bundan sonra daha büyük olayları beklemeliyiz. Artık bundan sonra statlarda kan dökülecektir ya da facia yaşanacaktır. Dortmund-G.Saray maçında meşale yakanlar, duvar ilanlarıyla adam öldürmeye teşebbüsten aranıyorlar. Onun için orası Almanya biz de Türkiye'yiz. Ne demişler, kıyakçılığın sonu ayakçılıktır. Hakeme küfretmenin bile bir adabı vardır. Soyunma odasının kapısında bekleyip "Bizim penaltımızı vermedin" dediğinde "Ben gördüğümü çalıyorum" diyen FIFA hakemine "Senin o gördüğün gözün, bebeğinin a.. k.." diye konuşan adam, "Ben masumum" diyor. Yazdığım bu cümle benim değildir. Bu cümleyi kafamdan söylemiyorum raporda var. Gözlemcilerin, temsilcilerin raporlarında daha neler neler var. Saygıdeğer Türk savcıları şiddet kanununa göre hiçbir şikayet olmaksızın olaya el koyma hakkınız vardır. Tribünden Gökhan Gönül'e küfür edildiğinde şikayet beklemişsiniz. Şikayete gerek yok. Sen önce elindeki kanunu uygula çünkü o kanunda birinin şikayetine gerek yok maddesi var. Sporda şiddet kanununu hemen çıkması lazım. Yukarıda söylediğim iki maddenin mutlaka yazılması lazım o kadar basit. Bakın şiddetin ne kadarını önlüyorsunuz. Size çözüm öneriyorum hikaye değil...

ÇUVALDIZI DA KENDİMİZE!

Bakınız sistemi kurarsınız, çizgileri belirlersiniz yani sınırları o zaman her şey rayına oturur. Yoksa bazıları aynen Mart kedileri gibi hem işi hallederler hem de bağırırlar. Organize iş yapanlar ve bu işi iyi bilenler, organize bir şekilde hareket ediyorlar ve enteresandır karşı tarafları organize ile suçluyorlar. Hatta suçsuzları da... Dayak olayının yaşandığı yerde 50-60 gazeteci var. Peki 2-3 arkadaşları dayak yerken diğerleri ne yapıyor? Eğer birlik olsaydınız o 5-6 kişi oraya geldiklerine pişman olurlardı. Ama Türkiye'de herkese müstehak. Çünkü yapanın yanına kar kalıyor!

PRANDELLİ'YE CEVAP

Galatasaray'ın hocası "Türkiye'de en iyi futbolu kim oynuyor" diye yorumculara sormuş. O zaman cevap verelim: En iyi futbolu G.Saray'ın oynamadığı kesin... F.Bahçe'ye fazla penaltı verilme olayı çok normal. Öküz altında buzağı aramasın, kimseyi de aptal zannetmesin. F.Bahçe, G.Saray'a göre daha çok rakip ceza alanına giriyor. Webo, Emenike, Sow da Umut ve Burak'a göre rakip kale için daha tehlikeli. Burak gibi bir maçta 6-7 tane ofsayt pozisyonuna düşmüyorlar.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA