Yurtdışı seyahati denince ilk akla gelen tur operatörlerinden biri Prontotour. Bu başarıda Prontotour Yönetim Kurulu Başkanı Ali Onaran'ın payı büyük. Üç çocuk babası Ali Onaran tam bir seyahat tutkunu. Daha lise yıllarında düzenlediği küçük çaplı turlarla bu sektöre amatör olarak adımını atmış. Üniversite yıllarında yabancı dil bildiği için Kapadokya'da halı satmış, sonrasında rehberlik de yapmış. Prontotour'u 2001 krizi sonrasında adeta yoktan var etmiş. Ali Bey'in tutkusu hayat arkadaşı, turizm yazarı Eda Hanım'la da yollarının kesişmesini sağlamış. Fas, Marakeş'te gerçekleşen bir turizm organizasyonunda tanışmışlar. Seyahati yaşam felsefesi haline getiren çiftle Tarabya'da yeşillikler içindeki evlerinde buluştuk. Onlara "Siz nasıl seyahat ediyorsunuz?" diye sorduk. Keyifli sohbetimize 1 yaşındaki kızları Sare de eşlik etti.
- Turizm sektörüyle ilk tanışmanız nasıl gerçekleşti?
- Ali: İtalya Lisesi'nde yatılı okuduğum yıllarda okul gezileri düzenlemeye başladım. Kışın Uludağ, yazın Bodrum gibi. Oradaki amaç kendi seyahatimi bedavaya getirmekti. İlk yurtdışı seyahatim de bu şekilde gerçekleşti. Saraybosna'daki kayak merkezine gezi düzenlemiştim. O zamanlar Yugoslavya'ya bağlıydı. Her zaman bedavaya gelmedi elbette seyahatlerim, az kişi kaldığımızda herkesten daha fazla ödediğim de oldu. Şimdi düşünüyorum da sanırım benim hayat felsefem seyahat etmek. İlk taşları da o zaman oturtmaya başlamışım.
- Çıktığınız ilk seyahati anımsıyor musunuz?
- Ali: Annem ve babam gezmeyi çok severdi. Seyahat etmek şimdiki kadar kolay da değildi. Yollar kaliteli değildi. Bir yerden bir yere giderken arabamızın lastiği patlardı. Ama bu benim en sevdiğim durumdu. Çünkü lastik patlayınca bana ihtiyaç duyuluyor, diye düşünüyordum.
- Seyahat etmek sizin için ne anlam ifade ediyor?
- Ali: Seyahat benim hayat felsefem. Seyahat etmeden duramayacağımı düşünüyorum. Evde oturamam. Bırakın evde oturmayı, gidip bir yerde güneşin altında yatamam. Benim için Maldivler'de bir hafta tatil, diye bir şey yok.
- Hiç gitmediniz mi?
- Ali: Çok gittim. Ama iki geceliğine en fazla. Çünkü çabuk tüketiyorum. Tatilde sürprizler olmalı, bir şeyler keşfetmeliyim. Bir şeyleri keşfetmek derken bir yere onlarca kez gidip yine de bir şeyler keşfedebilirsiniz. Örneğin Kapadokya'ya belki 100 defa gitmişimdir ama her seferinde büyük keyif alıyorum.
- Eda: Seyahat etmek müzik dinlemeye benziyor. Yeni bir şarkıyı bir yerlerden duyuyorsunuz, duyduktan sonra sevmeye başlıyorsunuz ve sonra tekrar dinlemek istiyorsunuz. İşte o şarkı ülkeler ya da şehirler. Bazen gittiğiniz yeri çok seviyorsunuz, tekrar gitmek istiyorsunuz.
UÇAĞIN KAPISINDA ÖĞRENDİM
- İlk kez gittiğiniz bir şehri nasıl keşfedersiniz?
- Ali: Kaybolmayı ve düzensiz gezmeyi seviyorum. Eğer seyahate Eda'yla gidiyorsam organizasyonu ona bırakıyorum. Arkadaşlarımla gidiyorsam da onlara bırakırım. Kendimi birine emanet edeyim, rahat edeyim. Öyle olunca daha fazla keyif alıyorum.
- Eda: Genelde sürprizlerim bol oluyor. Hatta nereye gideceğimizi uçağın kapısına geldiğinde öğrendiği seyahatler planlıyorum.
- Ali: 10 gün önce Eda yine bir sürpriz yaptı. Cuma-Pazar arasını boş bırak, dedi. Valizimizi alıp evden çıktık. Tek bildiğim yurt dışına gidiyor olduğumuz, çünkü pasaportlarımızı da yanımıza aldık. Havaalanına geldik, tam polis noktasından geçiyoruz polis memuru gittiğimiz şehrin adını okuyamayıp "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu. Eda sakın söylemeyin, eşim henüz bilmiyor, dedi. Polisin yanıtı şu oldu: Çok enteresan bir yere gidiyorsunuz. Uçağın kapısına geldiğimde Ljubljana'ya gittiğimizi öğrendim.
- Seyahate gitmeden önce planlama aşaması nasıl gerçekleşiyor?
- Eda: İki üç gün öncesinden o destinasyonla ilgili araştırmalarıma başlıyorum. Çünkü çocukla olunca daha planlı olmak gerekiyor. Bir de ikimiz de nereye gidersek gidelim iyi yemek yemek istiyoruz. İyi derken lüks olmak zorunda değil. Çok salaş bir yer, iyi bir şefin organize ettiği herhangi bir yer olabilir. Sabah kalkıyoruz sadece gün içinde gideceğimiz restoranların rezervasyonları belli oluyor. Onun dışında her şey doğaçlama gelişiyor. Elimize bir harita alıyoruz, görülmesi gereken yerlere gidiyoruz. Ya da oturup kahvemizi içiyoruz.
- Pronto Tur'un tüm turlarına gittiniz mi?
- Ali: 15 yıl önce dünyanın dörtte üçünü gezdim diyordum, şimdi dünyanın çok küçük bir bölümünü gezdim diyebiliyorum. 100'ün üzerinde ülkeye gitmişizdir ama sadece İstanbul'u görerek Türkiye'yi gezdim diyebilir misiniz? Hâlâ gitmek istediğimiz turlar var. ProntoPlus departmanımızın düzenlediği, Japonya'yı Sakura zamanı keşfetmeye yönelik turu merak ediyorum. Gümüş sırtlı gorillerin izlendiği bir Ruanda, Uganda turu var. Onu da merak ediyorum.
- Eda: Turla gittiğimiz zaman tur otobüsüne biniyor, müşteri gibi geziyoruz. Ali hiçbir zaman kimliğini açıklamaz. Son güne kadar kimliğimizi açık etmemeye çalışıyoruz. Bu gözlem yapabilmek için önemli.
İTALYA YA DA SİCİLYA
- Şimdiye kadar gittiğiniz seyahatlerde ben burada yaşarım dediğimiz yer neresi oldu?
- Ali: İtalya'da Roma diyebilirim. İklimiyle, çok fazla gürültülü olmamasıyla öne çıkıyor. Küçük bir yer, muhteşem bir tarihe sahip. O tarihin içinde yaşıyorsunuz sanki. Sicilya da olabilir. Bakir bir yer. İnsanları canayakın. Bunun dışında çok keyif aldığım yerlerden biri de Lapland (Laponya). Köpeklerin çektiği kızak, ormanların içinde kar motosikletiyle bir kasabadan diğerine gitmek çok keyifli. Lapland'da kışın saat üçte hava kararıyor. Bir gün madenci ışıklarımızı taktık, kuzeye doğru yürüyoruz rehber eşliğinde. Bir müddet sonra, o zifiri karanlığın içinde beyaz ışıklar görmeye başladık. Dediler ki öteki yarım küreyi görüyorsunuz. O taraf gündüz tabii. Tüylerim diken diken oldu.
- Yemek yemeyi sevdiğinizi söylediniz. Gurme seyahatlerine de gidiyor musunuz?
- Eda: En son ben yedi buçuk aylık hamileyken Bilboa'ya gidip Michelin yıldızlı iki restoranda yemek yedik. İki günde üç kilo alıp geri döndüm.
- Sare'le birlikte ilk seyahatiniz nereye oldu?
- Ali: Şile'ye gittik. 45 günlüktü daha. Sonrasında da Bodrum'dan İzmir'e birçok yere gittik.
- Yakın zamanda gitmeyi planladığınız bir yer var mı?
- Eda: O kadar anlık oluyor ki seyahatlerimiz. Bir anda kafamıza esiyor, şuraya gidelim diyoruz. Her şey iki-üç gün öncesinden belli oluyor.
- Tekneyle seyahati de seviyorsunuz değil mi?
- Tekneyle geçen yaz Kuzey Ege'yi gezdik. Midilli tarafları, Edremit Körfezi, Çanakkale, Bozcaada, Gökçeada... Sare üç aylıkken teknemizde denizin üzerindeydik.
VAHŞİ DOĞADA
- Ali Bey, sizin vahşi hayata tutkunuz var değil mi?
- Evet, var. Fotoğraf çekmeyi seviyorum. Şu sıralar vakit ayıramasam da kendime bir konu belirledim ve vahşi hayatı fotoğraflamaya karar verdim. Beş kez sadece bunun için Afrika'ya birer haftalık seyahatler yaptım. Normalde çok sabırsız bir insanım. Ama bu seyahatlerimde iki buçuk saat bir leopar gözünü açsın da fotoğrafını çekeyim diye beklediğim oldu. Üstelik parmağım deklanşörde bekledim.
- Var mı unutamadığınız bir anınız?
- Bir defasında Süha Derbent'in rehberliğinde gittim Afrika'ya. Dediler ki, yedi tane yavrusunu bir yaşına kadar getirmiş tek bir çita var dünyada. Amacımız onu fotoğraflamak. Bu arada Lonely Planet ekibi özel bir anlaşma yapmış, çitanın yanına kimseyi yaklaştırmıyor. İki aydır da takip ediyorlarmış. Plan yaptık: Atlayıp çitanın yanına gideceğiz, çık çık fotoğraflarını çekeceğiz, fark ettiklerinde de a pardon deyip yanlarından ayrılacağız. Elimizden makinamızı alacak değiller ya. Planımızı tam da anlattığım gibi uyguladık ve otele döndük. Sonra bir baktım lensimi değiştirirken makinamı formatlamamışım. Fotoğraflar yok. Perişan oldum. Ama neyse ki fotoğraflar çıktı.