Ürdün'deki ilk durağımız olan, 17 tepe üzerine kurulu başkent Amman farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığından adeta farklılıklar şehri olarak karşımıza çıkıyor. Kaya ve mermerlerinden dolayı 'beyaz kent' olarak anılan Amman'da bu yapılanmanın yöre mimarisine yansıması da adeta bu tanımı perçinliyor. Şehri çevreleyen surlar, Herkül Tapınağı, yörenin 700 bin yıllık en eski yerleşiminin kalıntılarını kapsıyor. Sur dibinde 5 bin kişilik bir Roma Tiyatrosu bulunuyor. Batıda şehrin en büyük şelalesi Nymphaeum, ayrıca bir de Ulusal Arkeoloji Müzesi var. Folklor, Geleneksel Takı ve Kostüm Müzesi de Antik Roma Tiyatrosu bünyesinde yer alıyor. Yine kuzeyde Meçhul Asker Anıtı'nda Ürdün'ün askeri tarihini anlatan bir müze var. Merkezde ucuz oteller, Batı usulü fast food restoranlar, Çin yemekleri satan yerler ve publar bulunuyor. Kuzeybatıdaki Shmeisani ise pahalı Batı yemekleri yemek ve Arap mutfağını tatmak isteyenleri ağırlıyor.
AMMAN TARİH KOKUYOR
Amman 4 milyonu aşan nüfusu, tarihi altyapısı ve modern görüntüsü ile dikkat çekiyor. Hızla büyüyen şehir hareketli bir yaşama sahip. Birbiri ardına yükselen çok sayıda otel ve iş merkezi Amman'ın modern yüzünü yansıtıyor. Ürdün'ün geçmişi yaklaşık bin yıl öncesine dayanıyor. 1917 yılında İngiltere tarafından işgal edilen Ürdün, o tarihe kadar 300 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kaldı. 1946'da bağımsızlığını kazanan Ürdün'de 1953'te tahta çıkan Kral Hüseyin tam 45 yıl boyunca ülkeyi idare etti. Kralın 1999'da ölümünden sonra ise tahta oğlu Abdullah çıktı. Ürdün'ü gezerken sık sık halk tarafından çok sevilen bu iki kralın fotoğraflarına rastlıyoruz. Bir sonraki durağımız Lut Gölü, diğer adıyla Ölüdeniz'e doğru yola çıkıyoruz. Lut Gölü, deniz seviyesinden tam 394 metre aşağıda. Bu özelliği ile dünyanın en alçak, yüzde 34 tuzluluk oranıyla da en tuzlu gölü. Amman'a 55 kilometre uzaklıkta olan göle, aşırı tuz ve mineral yoğunluğu nedeniyle canlı barınmadığı için Ölüdeniz denmiş. Yoğun tuz yüzünden denize girenler batmıyor. Ölüdeniz'in hemen kıyısında bulunan oteller, ilkbahar ve sonbaharda turistlerin akınına uğruyor. Lut Gölü'nün suyu, çamuru ve kumu birçok hastalığa iyi geliyor. Özellikle cilt rahatsızlığı tedavisinde kullanılan bu çamur krem, losyon ve çeşitli ilaçlar yapılarak pazarlanıyor.
GÖSTERİŞLİ VE GİZEMLİ ŞEHİR: PETRA
Ürdün'ün en büyük cazibe merkezi ise hiç süphesiz Petra. M.Ö. 4. yüzyılda bütün Mezopotamya'yı tehdit eden Perslerden kaçan Arap asıllı putpereset Nebatiler, ulaşılması çok zor olan Musa Vadisi'ne sığınmış ve bu vadideki kayaları oyarak bir yeraltı şehri yapmış. Şehir görenleri hayrete düşüyor. Başkent Amman'ın 241 km güneyindeki Petra'ya bir km'lik dolambaçlı bir yoldan, at üzerinde gidiyoruz. Yolun sonunda bizi adeta bir kale azametiyle Petra'nın en güzel anıtı El Hazne karşılıyor. Petra, 2000 yıl önce Kuzey Arabistan'dan gelen Bedeviler'e ev sahipliği yapmış. İsviçreli bir kaşif 1812'de burayı yeniden keşfedinceye kadar da şehir yüzyıllarca kumulların altında kalmış. Petra'da kumtaşından yapılan daracık geçitler, binlerce yıllık mezar ve anıtların olduğu kanyonlara açılıyor. Buradaki tiyatro, tapınaklar, saraylar ve kral mezarlarının hepsi kaya bloklarının oyulmasıyla yapılmış. Dünya Anıtlar Vakfı'nın koruma altına aldığı 100 kültürel hazine arasında Petra, en başta geliyor. Şehri gezerken sık sık geleneksel elbiseleri içinde develeriyle ziyaretçileri gezdiren Bedevilerle karşılaşıyoruz. Bu insanlar geçimlerini turistlerden aldıkları bahşişlerle sağlıyor.
?YEMEKLERİ BİR HARİKA
Falafel, humus, tabule gibi başlıca Arap yemekleri ve çok daha fazlasıyla Ürdün mutfağı oldukça geniş. Genelde koyun ve tavuk eti sunulurken, pilav ve lavaş ekmeği, her türlü yemeğin yanında veriliyor. Lavaş ekmeği arasında verilen ve özel olarak terbiye edilmiş koyun etinden hazırlanan shwarma, kıbbe (içli köfte), koyun eti ve pilavla birlikte ikram edilen mansaf, yerel halkın en çok tercih ettiği yemeklerden. Kafelerde nargile içebilir, birçok kahve çeşidinin tadına bakabilirsiniz.
