Soğuk bir kış günü... Metrobüse Zincirlikuyu'dan bindim. Akşam saatleri olduğu için tıklım tıklım
metrobüs hareket etti. Ayakta kalmıştım. Şirinevler'e geldiğimizde, sessizliği yan tarafımdaki 35 yaşlarında bir kişinin çalan telefonu bozdu. Telefonu açan kişi, ağlamaklı bir tavır ile konuşmaya başladı. "Ne tüp mü bitti? Elektriği de mi kestiler ? Sende de para yok biliyorum. Peki anladım. Çocuk üşümesin dikkat et sıkı giydir. Sütte mi yok? Tamam tamam" dedi ve telefonu kapattık sonra ağlamaya başladı. Metrobüste bir anda dalgalanma oldu. Herkes ağlayan adama üzüldü. Yanımdaki bir adam, "Hiçbir erkek, boş yere ağlamaz ve gözyaşı dökmez. Bu adam gerçekten ağlıyor" diyerek cebinden çıkardığı 20 lirayı adama verdi. Ağlayan adam almak istemedi. Yanındaki bir başkası, "Kardeş olmaz sen bunu al. Ağlama sakin ol" dedi. Ve metrobüstekilere dönerek, "Beyler bayanlar arkadaş gerçekten zor durumda. Pamuk eller cebe, gönlünüzden ne koparsa" dedi. Sonra ağlayan adama dönerek, "Ne kadar lazım kardeş?" diye sordu. Ağlayan adam gözyaşlarını silip, "60-70 lira yeter" dedi. Bu sırada metrobüsteki ben de dahil herkes topladığımız parayı uzatıp verdik. Metrobüs Sefaköy'e gelmişti. Burada biraz önce ağlayan ve kendisine ilk parayı veren yardımsever görünen adam birlikte indi. Hepimiz mutluyduk.
TAM BİR TİYATRO
Ama bu mutluluk uzun sürmedi. Çünkü metrobüs kalkarken biz para verenler ve adama acıyanlar gördüğümüz manzara karşısında şoke olduk. Çocuğuna süt alamadığı için ağlayan adamla, ona ilk para veren parayı birlikte sayıyorlar ve bize bakıp gülüyorlardı. Metrobüsteki yalan rüzgarı karşısında kimimiz güldük, kimimiz kızdık: "Ne güzel de oynadılar. Bir daha babam ağlasa para vermem." Elçin ÇAMKAYA
HABER: MEVLÜT YÜKSEL