Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

'Vergimi nereye harcadın?'

Bana, "Türk halkının siyasetteki en önemli eksiği nedir" diye sorsanız... "Siyasetçi karşısında vergisine sahip çıkmamasıdır" derim.
Osmanlı'dan beri bizde bir "kerim devlet", "baba devlet" anlayışı var. Bu anlayış topluma bürokrasi tarafından bilerek yerleştirildi.
Sanırım bilhassa demokrasi döneminde (1950'den itibaren) siyasetçiler de bu konuda sessiz kalmayı tercih ettiler.
Çünkü "veren devlet" anlayışı işlerine geliyordu. "Devletin kasası" vardı ve vatandaş zora düştüğünde devlet bu kasayı açarak ona yardım ediyordu.
Halbuki "devletin parası" diye bir şey yok!
O para zaten vatandaşın parası... Biz çalışıyoruz... Değer üretiyoruz... Bundan vergi alınıyor... Sonra da bu vergi harcanıyor...
İşte "asıl gerçek" olan bu mekanizmanın hep üstü örtülüyor. Devletin harcadığı (bazen de har vurup harman savurduğu) bu paranın bizim paramız olduğu adeta el çabukluğuyla unutturuluyor.

Armağan mı, hizmet mi?

Bu mesele aklıma nereden mi geldi?
Geçen gün Balıkesir-Akçay'dan geçiyordum.
Baktım yeni bir üst geçit yapılmış.
Güzel...
Sonra geçidin üstüne bir yazı asılmış olduğunu fark ettim: "Bu üst geçit Akçay halkına armağan olsun" gibi bir şey yazılıydı.
Bu konuyu yazmaya karar verdiğimde, o yazıyı geçide asıp, imzasını koyan Akçay Belediyesi'nin hangi partiden olduğunu özellikle araştırmadım. AK Parti, CHP veya MHP... Hiç fark etmez. Çünkü beni parti değil, zihniyet ilgilendiriyor.
Arabamla geçidin altından geçtikten birkaç yüz metre sonra jeton düştü: "Armağan" mı? Ne armağanı? Kim, kime neyi armağan ediyor yahu?
Armağan ilişkisi tek taraflı bir ilişkidir.
Veya en azından öyle başlar. Arkadaşım bana doğum günümde faraza bir CD armağan eder... Ben bunu aldığımda, CD'ye verdiği parayı ona öder miyim? Elbette hayır.
Çünkü armağan karşılıksız verilir.
Öte yandan armağan, insan ilişkilerinin en önemlilerinden biridir: Bana CD alan arkadaşım, kendi doğum gününde benden ona mesela kitap almamı bekler.
Antropologlar çeşitli toplumlarda armağan ilişkisinin nasıl işlediğini gayet ayrıntılı biçimde incelemiştir. İnsanlar "soğuk" ticarete dayanmayan, karşılıksız "sıcak" ilişkileri geliştiren armağana çok önem verirler.
Dikkatinizi çekerim:
Armağan ille de malla olmaz.
Ücretsiz çalışmak, yardım etmek, fikir vermek de armağandır.

Bir de oy istemez mi?
Şimdi tekrar gelelim belediyenin sloganındaki armağana...
Belediye Başkanı o üst geçidi kendi parasıyla mı yaptırdı? Yoo...
Peki ne oldu? Vatandaştan çeşitli vergiler kesildi. Bunlar belediyenin kasasında toplandı.
Sonra da uygun görülen, talep edilen yere üst geçit yapıldı.
Yani burada "armağan" ilişkisinin temelini oluşturan "karşılıksız vermek" diye bir durum söz konusu değil.
O zaman belediye niye armağandan söz ediyor?
İşte yukarıda değindiğim "gizleme" burada devreye giriyor. Vergi vermek "zorunluluk"... Buna karşılık devletin (siyasetçinin) o vergiyle yaptığı hizmet "armağan", hatta bazen "lütuf" oluyor.
İşin daha da ilginci, siyasetçi, zaten yapmak zorunda olduğu hizmeti armağan diye allayıp pullamakla kalmıyor, bir de vatandaştan oy istiyor: "Ben sana karşılıksız olarak hizmet sundum... Ee, sen de oyunu bana verirsin artık..." Bence burada ciddi bir bilinç eksikliği var: Siyasetçi, hizmetini, armağan diye sunduğunda...
Kimse, "Hadi oradan, benim paramla bana armağan mı veriyorsun" demiyor.
Düşünüyorum: Acaba bu meseleyi işleyen, vergilerin hesabını soran bir "vatandaş hareketi" mümkün mü?
Hızla gelişen orta sınıfta, zamanla böyle bir şuur gelişebilir. Tabii bunun için de önce iktidar partisinin "hizmetkar" vasfını yitirmesi gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA