Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Devlet ve cemaat

Beklediğim gibi oldu. Bazı okurlar beni, "yolsuzlukları önemsememekle" eleştirdi.
Tümüyle yanlış bir değerlendirme. İşte kanıtı: Bakanlar istifa etmeden önce...
Hatta belki de Başbakan Erdoğan izleyeceği yolu belirleme aşamasındayken... "Çürük elmalardan kurtulmalı. Hemen!" diye yazmıştım. (21 Aralık 2013)
Yolsuzluk konusu önemli...
Hatırlayın: Herkes "AKP" derken, iktidar partisi ısrarla, "Bizim kısa adımız AK Parti..." diyordu. Çünkü 'ak' yani beyaz ve temiz olmayı fevkalade önemsiyordu.
Parti bu 'ak' halini uzun süre korudu. Ancak kentsel dönüşüm programı... Dürüstlerin yanı sıra, 'yamyamların' da partinin çevresine doluşmasını beraberinde getirdi.
Müteahhitlerin iş yapma ve böylece para kazanma iştahını anlıyorum. Bunda eleştirecek bir şey yok. Tam tersine, takdir etmek gerekiyor: Modern konutlar, alışveriş merkezleri, yollar, köprüler, kanallar, tüneller yapılmadan gelişme olur mu?
Ama olaya yolsuzluk girince işin rengi değişiyor.
Çünkü yolsuzluk demek; kanunen ve ahlaken hakkı olmayanı cebine indirmek demek...
Çürük elmaların verdiği zarar, partinin hanesine hemen eksi puan olarak yazılmaz. Yani bugün ortaya çıkan yolsuzluklar, yarın oylara yansımaz.
Vatandaş durumu gözler. Ekonomi iyiyse tutumunu değiştirmez. Ama tersi olur da... Ekonomi krize girerse... Kemik seçmen dışındaki yüzergezer oylar kaymaya başlar. Partiyi terk ederken de, "Yolsuzluklara göz yumuluyor" derler.
AK Parti hem "aklığını", yani imajını ve itibarını korumak, hem de karşı propagandanın önünü kesmek için elbette yolsuzluk yapanları temizleyecektir.

Teokrasiye doğru

Ancak şu anda gündemde daha acil bir durum var: Devletin çeşitli kademelerinde etkinliğini sürdüren Gülen Cemaati üyeleri...
Elbette herkesin kendi siyasi, sosyal ve dini fikirleri vardır. Devlet memurunun fikirsiz ve inançsız olmasını kimse beklemesin.
Ama bir bürokrat... Görevini, gücünü halktan alan hükümete ve yasalara dayanarak değil de... Cemaat liderine sorarak yapıyorsa... İşte o noktada çok ciddi bir sorun vardır.
Askerlik, bürokrasinin en yoğun şeklidir.
Özünü disiplin teşkil eder. Asker, komutanından aldığı emri, içten içe inanmasa dahi uygular.
Hükümet de, bürokrasiden aynısını bekler.
Verdiği emirlerin yerine getirilmesini ister.
Gülen Cemaati'nin durumu ise farklı... Cemaat üyesi memurlar, bir işi yapıp yapmayacaklarını veya nasıl yapacaklarını Fethullah Gülen'e soruyor.
Bu durum, demokratik ve yasal otoritenin dışında... Yani gücünü milletten veya kanunlardan almayan... Kerameti kendinden menkul bir otoritenin oluşmasına yol açıyor.
Cemaat üyeleri diyecektir ki: "Biz Hocaefendi'yi dinliyoruz; çünkü o çok yüce, çok muhterem, çok zeki, çok akıllı bir insan..."
Öyle dahi olsa ne fark eder? Devlet, değerli insanlara kulak vererek değil; millete ve yasalara dayanarak yönetilir.
Diğer türlüsü teokrasi olur ki bırakın modern demokratik rejimleri, Osmanlı bile öyle yönetilmiyordu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA