Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

İyi şeyler de oluyor

Ne emmeye geliyorsunuz ne gömmeye be kardeşim, eleştirsek "memlekette hiç mi iyi şeyler de olmuyor" diye şarlıyorsunuz, övsek bu sefer de yalaka diyorsunuz.
Bir de memleket kalkınıyor deyince kabul etmiyorlar, bu son bayramda ölü sayısı 74'e düşmüş!
Eskiden 200'ü geçerdi, biliyorsunuz, birkaç senedir "100 küsura indi" diye seviniyorduk. İşte 100'ün altına düşürmeyi de başardık. (Yoksa birdenbire, bıçakla kesilir gibi sona ereceğini mi sanıyordunuz?)
Demek ki tek yol devrim değil, bunun evrimi de var. (Benzini karneye bağlar, adını "kupon" ya da "talon" koyar, karneyi de yalnızca parti üyelerine dağıtırsan trafik kazalarını da önemli ölçüde azaltırsın, eh bu da bir yoldur.)
Oluyor işte yavaş yavaş... "Haşemalı" kadın denizle tanışıyor, köylü Mehmet Ağa uçağa biniyor, başı bağlı kızlar sakallı oğlanlarla elele tutuşuyorlar...
Başka bir gelişme daha var, belki farkına varmadınız: Ramazanda hiçbir "olay" çıkmadı. Yani oruç yediği için kimse kimsenin üstüne yürümedi! Yobazlar zındık avına çıkmadılar, çıtkırıldım enteller de "açık bir lokanta bulamadık" diye ağlamadılar. Çünkü çoktu gündüz gözüyle açık lokanta...
Parkta şarap içemeyince ağlıyorlar ama Türkiye'de şarapçılığın son on yılda nasıl geliştiğini de görmemekte direniyorlar.
Sizi bilmem ama, ben bakkalda "ithal şarabı" bu dinci hükümet zamanında bulabildim! Bu hükümetten önce şarap ithali yasaktı.
"Laikler" eski Türkiye'nin kasnaklarını bir türlü kıramamışlardı.
Elbette, gelen şaraplar olsun, Türkiye'de üretilen hemen bütün şaraplar olsun, "vin de table" tabir edilen orta halli sofra şaraplarıdır. Kabahati hükümette değil, ithalatçının cehaletinde arayınız.
Yüksek kaliteli (ve pahalı) şarap, "saklama şarabı" da umarım gelir, enteller bir yandan yudumlarlar, bir yandan da "şeriat geliyor" diye çemkirirler.
Liberal arkadaşlar var, kendileri aydındırlar. (Liberalin aydını makbul, "liberal karpuzcuyu" kimse adam yerine koymuyor.)
Bunların ağababaları hükümetle papaz oldu ya, bunlar da için için hükümetin devrilmesini ister oldular.
Olimpiyatların İstanbul'da yapılmasına da karşılar.
Yok, "benim emekçi halkım yemeye bir lokma ekmek bulamazken..." edebiyatı yapacak kadar öküzce değil tabii, bazı faşist gazeteciler gibi. Altına girilecek birkaç milyar dolar masrafın, bizi Yunanistan gibi batağa sürüklemesinden korkuyorlar.
Oysa olimpiyatların, İstanbul ya da Hakkari, Türkiye'de yapılması, Türkiye'nin artık kalkınmış bir ülke olduğunun "tescili" anlamına gelecektir ve Türkiye'nin bu dünya çapında halka ilişkiler girişimi uğruna sokağa atacak birkaç milyar doları on yıl sonra olacaktır, şimdi bile vardır.
"Tesislerin çürümesi" meselesine gelince... Spor Akademisi'ne bağlarsın, çürütmezsin. Yüzme havuzunu, hokey alanını falan "derslik" yaparsın, çocuklara eğitim ve uygulama sahası olur. Spor yapmak isteyen vatandaşa da açarsın belli günlerde, onların da işi görülür. "Olimpiyat köyünü" de okulun "talebe yurdu" yaparsın, mesele kalmaz.
Sen yeter ki iste, ota bota hemen karşı çıkma, beyin hücrelerine zorla zerkedilmiş "memur zihniyeti munkabızlığından" kurtul.
"AB üyesi olamazsak olimpiyatları bize vermezler" diye de saçmalamazsın. Tokyo, Melbourne, Los Angeles, Mexico, Montreal, Atlanta, Sydney, Seul ne zamandan beri kıta değiştirdiler de haberimiz olmadı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA