Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Bir yıllık yalnızlık

Hasan Pulur öleli bir yıl geçmiş, günlük hayhuy içinde insan farkına varamıyor.
"Mezarı başında" anılmış tabii.
Anılmış da anılamamış.
Çünkü gazetesinden toplam iki kişi gitmiş anmaya... Bir de imam dua etmeye, bir de "organizatör", ne demekse (imamı ayarlayan kişi olmalı), bir de foto muhabiri.
Ne gazetesinden bir yönetici (patron gitmez), ne anlı şanlı "cemiyetten" bir temsilci, ne bir meyhane arkadaşı, ne bir aile ferdi, ne de bir tek okur!
CHP'den de kimse yok, hastası olduğu Fenerbahçe kulübünden de.
Mezar başında buluşan iki kişiden biri acı acı yakınıyor. Hasan Pulur'un "çok iyi bir gazeteci, çok iyi bir yazar ve hak savunucusu ve engin kültüre sahip" bir adam olduğunu söylüyor.
Benim hatırıma da daha başka yorumlar geldi: Bir başka yazar, rahmetlinin "elli yıldır dağarcığına hiçbir yeni bilgi katmadan" vaziyeti idare ettiğini söylemişti. (Yok, ben demedim, yanlış anlamayın.) Bir de, ikide bir "zikretmeyi" pek sevdiği Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend'i tabii!
Buna Tevfik Fikret'in "yiyin efendiler yiyin" dizesini de ekleyebilirsiniz, zikrede zikrede suyu çıkarılmış o meşhur laf...
Çok zorlarsanız, "padişahın kâğıda yazıp halefine bıraktığı üç öğüt" falan da akla gelebilir hani.
Hasan Pulur deyince benim aklıma başka bir şey gelmiyor. Ha, bir de ortaokulda kara tahtaya çizdiği, daha doğrusu çizemediği "atmaca kafasının kesiti"...
Ama lafı burada keselim çünkü Türkiye'de ölünün arkasından konuşmak yasaktır ve de kör ölür badem gözlü olur.
Böyle olunca da sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz çünkü ayıptır.

***
Mezar başına giden arkadaşı pişmiş aşa soğuk su kattı, çünkü gazetesi "anıldı" deyip geçmiş, fazla uzatmamış, konuyu örtbas etmişti.
Böyle durumlarda bir de "çok sayıda kişinin katıldığı" diye şişirilir o haber. Hani "cumhuriyet mitingine" katılan beş yüz bin kişiyi beş milyon yaptıkları gibi canım!
Ben kendilerine de, böyle anma törenlerine bundan sonra katılacaklara (ya da katılmayacaklara) da bazı öğütler vermek isterim:
Bir: Anma törenlerini, hele kışta kıyamette, mezar başında yapmayınız.
Soğuktur, yağmurludur, vb. Yani, "caydırıcı" olur. Kapalı mekânları tercih ediniz. Hiçbir işe yaramayan "cemiyetin" bu gibi işlerde çok yararlı bir salonu yok mudur?
İki: İstanbul trafiğini hiçbir zaman gözardı etmeyiniz. Ulaşım güçlüklerini daima hesaba katınız.
Üç: Anmayı "iş saatinde" yapmayınız.
Kimse işini gücünü bırakıp gelmez, çoğu zaman istese de gelemez, işyerinden izin de alamaz.
Dört: Anma töreni bir "vah vah, rahmetli ne şen şakrak adamdı" düzeyine düşürülmemelidir. Bu şekliyle ne okurunu ilgilendirir ne de meslekdaşlarını.
Bu törenlerde merhumun "hayatı ve eserleri" anılır ve anlatılır.
Bilinmeyen ya da üstünde durulmamış nitelikleri "irdelenir". Onu tanımaya yeni bir boyut ya da boyutlar katılır. Törene katılanlar aydınlatılır.
Yani bir eseri falan varsa tabii...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA