Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Yuh

Murat Bardakçı dostumuz yazdı. Ayasofya'dan girdi, "mavi cami"den çıktı. Yok, bu deyimi kullanmadı tabii.
Mavi cami deyimi turist tavlama gayretinden geliyor, onun adı Sultanahmet Camii. (Süleymaniye'ye niçin "kırmızı cami" demiyorsunuz acaba?)
Hani bazı turistler onu da Ayasofya gibi müze sanırlar da, oraları buraları açıkta içeri girmeye kalkarlar, kibarca uyarılırlar.
Benzer bir durum bizim de başımıza gelmişti, yıllar önce Roma'da geziniyorduk, elbette her turistin "olmazsa olmazı" Saint Pierre katedraline gittik.
Sistine şapelinin önünde akıl almaz bir kuyruk vardı, ne de olsa aylardan temmuz... Baktık ki beklemeyi göze alsak üç saatten önce sıra gelmeyecek, rotayı katedralin kendisine kırdık. O kalabalıkta itiş kakış kafa kaldırıp tavan süslemesi göreceğim diye tepişmektense, Michelangelo'ya kitaptan bakarsın daha iyi.
Kapıda bekleyen bir papaz bizim hanımı içeri sokmadı.
Kolları açıktaymış, üstelik dizkapağı da görünüyormuş.
Ki bizim hanım asla açık saçık giyinmez, alt tarafı kolu açık.
Onu almadıkları için ben de kızdım girmedim, döndük.
Sonra düşündüm, kızmaya ne hakkım vardı?
Kızacaksam, kendi mabedine kolu bacağı açıkta giremeyen, ama bizim mabedimize destursuz dalan Batılı'ya kızmalıydım...
Bizim hanımın başı örtülü olsaydı bu sefer Müslüman diye mi içeri sokmayacaklardı, merak ederim.
Roma'ya tekrar yolumuz düşerse, bir denemeli...

***
Fakat başlığın yuh kelimesi Batılı'ya değildir.
Bizim bazı gayretkeş "Batıcılara" yuh.
Murat Bardakçı'dan öğreniyoruz, Ayasofya'yı hiçbir ülkeden ve hiçbir "merciden" böyle bir talep gelmediği halde, Batı'dan hiçbir baskı ya da ima ya da temenni olmadığı halde müzeye çevirmekle yetinmemişler...
Sultahahmet Camii'ni de katletmeye kalkmışlar.
En azından düşünmüşler, lafı edilmiş. Teklif verilmiş.
Sultanahmet Camii'ni "RESİM GALERİSİ" yapmaya kalkmışlar!
Alafrangalık olsun için...
İçinde de cumhuriyet çocuğu ressamlarımızın eserleri... Hani şu, burada sonradan görme zenginlere milyonlara satılan, Kapıkule'den çıkınca kimsenin üç yüz beş yüz dolardan fazla vermeyeceği büyük eserler...
Kime neyin yaranmasıydı bu?
Böylece Batılılar parmak ısıracaklar, "ne kadar bize benzemişler, bravo" diyeceklerdi herhalde...
Fransız devrimcileri (Jakobenler) Notre- Dame katedralini baruthane yapmışlardı ama o iki asır önceydi...
Bununla da yetinmemişler, daha çok ışık gelsin diye kubbeye de "delikler açmayı" planlamışlar.
Mimar Sedefkar Mehmet Ağa'ya mimarlık öğretecekler yani.
O zaman nasıl pazarlayacaklardı, "delikli resim galerisi" diye mi?
***
Bu korkunç girişimin ayrıntılarını Murat Bardakçı'nın bir an önce yazmasını ve bizi aydınlatmasını beklerken, delikçilere de bir tek sözüm var:
Niçin hiçbir serbest seçimi kazanamadığınızı gene de merak mı ediyorsunuz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA