Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Sevmeye bitkilerle başlamalı!

Küstüm otundan mı söz etsem acaba?
Bir kere yetiştirmeye kalkıp da beceremediğim, kökleri Latin Amerika'da olup da dünyanın her yanında güzel mi güzel ve kokulu çiçekler açan o çalıdan yani...
Ona verdiğimiz adın hoşluğundan mı söz etsem?
Hani dokununca...
Saksısını bile azıcık hırpalayınca "küsüp" kapanıveren bitkiden...

***

Şimdi ister istemez...
Aklıma kimliği ve işleri biraz karışık fakat kimi lafları sahiden insanı sarsan bir mistik olan Gürciyef geliyor.
"Bitkileri sevmekle başlamalı" demişti...
Neye?
İnsanı anlamaya ve sevmeye tabii ki.
Eski bir yazımda bundan bahsetmiştim.
O günden bugüne bir şey değişmedi, sevme beceriksizliklerimizden şikayet edenlere, sevinçsiz sevgilerden (!) çekenlere hala aynı şeyi söylüyorum: "Sevmeye bitkilerle başlamalı... Var mısın buna?"

***

Bu teklifime genellikle dudak bükülüyor tabii ki.
Çünkü sevmekten söz edenlerin çoğunun derdi sevilmek ...
Hemen şimdi...
Ve sadece sevilmek...
Sevmek mi?
O meşakkatli iş!
Bir tür arsızlık, durmak bilmeyen bir şımarıklık çağındayız.
Pandemi hayatı durdurdu ama hiperkinetik isteklerimizi durduramıyor.
Bitkilerin sabırla bezenmiş sevgi diline ayak uydurmak kolay mı?
Sonuç?
Sevilmeler bile rüzgar gibi gelip geçiyor.

***

Bilen bilir...
Yaprakların arasından boy vermesi beklenen çiçek, dalın ucunda belirmesi beklenen meyve çoğu zaman "geç" kalır.
Bize öyle gelir daha doğrusu.
Oysa bitkileri sevmekle başladığınızda anlarsınız ki...
Hep sevenin isteği olmaz, çünkü bitki kendi "yol"unu izler, kendi bildiği gibi sever, kendi içsel takvimine göre serpilir, büyür, açar.
Ama denemeye değmez mi?
Sabretmeye değmez mi?
Bir bakarsınız ki, sonunda sevinç çiçekleri!

***

Konuyu değiştirip gerçekten küstüm otuna dönelim mi?
Bilim insanları bir tuhaf oluyor, malum!
Avustralyalı botanikçi Monica Gagliano laboratuvarına aldığı küstüm otlarını saksılarıyla birlikte 60 kez hızla yere bırakmış.
Otlar altmış kez küsüp kapanmışlar.
Altmış birinci deneyde iş değişmiş.
Küstüm otları "korku"larını yenmiş, laboratuvardakilere "güvenmiş" ve küsmeyi bırakmış.
Gagliano, "Acaba bildiğimiz beyin gibi bir organ gerekmeden de hafıza oluşabiliyor mu? Bitkilerin böyle bir sinir ağı ve hafızaları mı var?"
Hafıza ve güven duygusu...
Buraya dikkat! Sonra konuşuruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA