Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Olgun cumhuriyet artık Osmanlı kompleksini aştı...

Demirel'in ünlü söylemi doğrudur. Gerçekten "Dün dündür, bugün de bugündür."
Ancak bugün dünün devamıdır.
Dünü olmayan bugün yoktur.
Her konuda beyaz bir sayfa açabilirsiniz. Ama geçmişi silip tarihe sıfırdan başlayamazsınız.
Bunu Şehzade Ertuğrul Efendi'nin cenazesi dolayısıyla bir kez daha anlamış olmalıyız.
"Cumhuriyet" hepimizin sahip çıktığı bir varlık.
Atatürk'e hem vatanı kurtardığı, hem de Cumhuriyet'i kurduğu için hem minnet, hem de sevgi duyuyoruz.
Ama düşünün bir kez.
Mesela Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u almasaydı, Fetih'ten sonra gelen 500 yıl boyunca da İstanbul "Bizim" olmayı sürdürmeseydi, toplumsal ve tarihsel yaşamımızın tadı olur muydu?
Bugün İstanbul'da bir arsa sahibi olmak için çaba harcayanları, ödenen servetleri hatırlayın.
Düşünün ki Fatih İstanbul'un tümünü alıp, "Bizim" yapmış.
Şehzade Ertuğrul'un cenazesindeki kitleleri, Hükümet üyelerinin katılımlarını ve Başbakan'ın aileyi ziyaret edip başsağlığı dilemesini irdelerken, merhumun dedelerine karşı duyulan minnet duygusunun varlığını da hesaba almak gerekiyor.

Osmanlı'nın çekirdeği

Neticede 600 yıl süreyle Osmanlı devletinin sınırları içinde yaşadık.
Son iki yüzyılda "Anasır"dan ayrılanlar, kopanlar oldu.
Osmanlı'nın çekirdeğini oluşturan bizler Cumhuriyet'i kurduk.
Ve şimdi her alanda dünya ile rekabete de, işbirliğine de hazır bir üst ve altyapımız var.
Bu devamlılık içinde yeniden bir "Yükselme Dönemi"nin eşiğindeyiz.
Atatürk'ün hedef gösterdiği "Çağdaş Uygarlık Düzeyi"ne ulaşmak konusunda, ne bir ümitsizliğimiz, ne de donanım eksiğimiz var.
Artık ne Cumhuriyet, ne de onun temel kurumları tehlikede.
İşte bu yüzden bir Osmanlı şehzadesinin cenazesine son görevi yapmak konusunda kimse bir kompleks veya bir ürküntü duymuyordu.
Dün Habertürk'te Murat Bardakçı, 1994'te Fransa'nın Nice kentinde ölen ve o dönemde hanedanın reisi olan 2'nci Abdülhamit'in torunu Şehzade Orhan'ın cenazesinde ailesinden sadece üç kişinin olduğunu anlatıyordu.
Veya 1938'e dönelim.
Atatürk'ün ölümü ertesinde, "Saltanatçılar"ın darbe yapacakları endişesiyle telgrafçıların gözaltına alındıkları anlatılır rahmetli Org. Fahrettin Altay'ın anılarında.

Cumhuriyet'in akıl çağı
Şimdi ise Cumhuriyet'in olguluk ve akıl çağını yaşıyoruz.
Kendi tarihimize de, insanlarımıza da daha rahat ve önyargısız bakabiliyoruz.
Dünkü gazetelerde yer alan bu konudaki iki yazıdan alıntı yaparak konuyu noktalıyorum.
Birinci alıntı Milliyet'teki Taha Akyol'un "Osmanlı Kültür Mirası"ndan:
- Şehzade Ertuğrul Osman Efendi, hanedanla birlikte vatandaşlıktan atılıp sınır dışı edildiğinde, Viyana'da okuyan 12 yaşında bir şehzade idi! Padişah adayı bir şehzadeyi Viyana'da eğitime gönderen Osmanlı ile Cumhuriyet'e temel olan müesseseleri kuran Osmanlı aynıdır: Askeri kurumların yanında, modern eğitim kurumları, hukuk, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, parlamento, müze, güzel sanatlar, resmi dilin Türkçe olması...
- Biliyorum, Sayın Oktay Ekşi gibi, Fatih, Yavuz, Kanuni dışında Osmanlı'da gurur duyulacak ne var diye düşünenler az değil! Halil İnalcık hocamızın yayımladığı bin sayfalık "Osmanlı uygarlığı" adlı dev esere bir baksalar iyi olacak. Roma ve Bizans niye dünyayı fethettiyse, Osmanlı da öyledir! Petro ve II. Joseph kendi dönemlerinde modern idiler de II. Mahmut, Abdülmecid, Abdülhamid modern değil miydi?!

Genç Osmanlı generalleri
İkinci alıntı da Sabah'taki Hasan Bülent Kahraman'ın "Halka şaşıran Hanedan"ından:
- 2. Mahmud'la birlikte ise Osmanlı modernleşmeyi benimsedi. Çünkü teknoloji olarak rakiplerinin gerisine düşmüştü. O teknoloji gerçeğinin adı Batılılaşma olarak koyuldu. Tanzimat'la birlikte başlayan dönemde de Osmanlı o aşamayı atladı. Sorunlu oldu, bizde 'medeniyet inkırazı' denilen bunalımı yarattı ama son dönemine geldiğinde Osmanlı, aristokrasi, hanedanlık, saray olarak teşrifatında, topluma yaydığı hakikatte birbirinden çok farklı düzeylerde modern (modernleşmiş de diyebilirsiniz) bir toplumdu.
- Her şey bir yana bizzat Şehzade Abdülmecid Efendi'nin yaptığı resimler bunun tartışmasız kanıtlarıdır:
Haremde Beethoven de onundur, tıpkı Vermeer'in resminde olduğu gibi etrafındakilere coğrafya dersi veren bir şahsın gösterildiği, haritaların, kürelerin, kitapların görüldüğü tablo da. Saray kapılarını bir kere daha dünyaya açmıştır ve şunu unutmamak gerekir ki, Kurtuluş Savaşı'nı yapan genç generaller bu modernleşmenin ürünü oldukları için hem o savaş kazanıldı hem de savaştan sonra Batılılaşma-modernleşme aksında bir devlet oluşturuldu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA