Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Aslında hepimiz uzun ve ince bir yolda yürümüyor muyuz?

Cumartesi günü neyin ustası Niyazi Sayın ve tanburun ustası Necdet Yaşar Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "2009 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü"nü almak üzere sahnedeydiler.
Geçen yıl da bu ödül mesleğimizin büyük ismi Çetin Altan'a verilmişti.
Başbakan Erdoğan kürsüde Necdet Yaşar'ın ve Niyazi Sayın'ın kültürümüze yaptıkları katkıları anlatıyordu.
Mesnevi'den birkaç beyit okudu.
Herhalde biliyorsunuzdur.
Mesnevi'nin "Ney" üzerine kurulu olan ilk 18 beyti, Mevlana tarafından yazılmıştır.
Halefi ve yakını olan Hüsamettin Çelebi bir gün Mevlana'ya artık yazılı bir eser bırakmasının zamanı geldiğini söyler. Bunun üzerine Mevlana sarığının kıvrımlarından çıkardığı bir kâğıda yazdığı 18 beyti verir.
O andan sonra gece ve gündüz, otururken ve yürürken Mevlana söyler, Hüsamettin Çelebi yazar.
Böylece 1259-1268 tarihleri arasında yazılan ve 25 bin 619 beyitten oluşan altı ciltlik Mesnevî ortaya çıkar.
Farsça yazılan Mesnevi mealen şöyle başlar:
"Dinle neyden neler hikâye eder
Ayrılıklardan nasıl şikâyet eder
Kestiler bir kamıştan beni
Dinler ve ağlar, erler ve kadınlar beni
Hava değil ateştir ney sesi
Kim de ateş yok, ateş olsun hissesi"

Tanbur ve ney birlikteliği

Yarım yüzyıldır süren beraberliklerinde Necdet Yaşar'ın tanburuna dayadığı neyi ile Niyazi Sayın'ın nefesi, kamıştaki bu duyguları üfleyip, bizlere duyuruyordu.
Başbakan kültürümüze ve tarihimize damgalarını vuran Fatih, Kanuni, Atatürk, Sinan, Fuzuli, Mevlana, Yunus, Farabi, Dede Efendi, Itri, Hacı Arif Bey, Münir Nurettin Selçuk gibi isimleri sayarken, bir anda metin dışına çıktı ve Aşık Veysel'in "Uzun ince bir yoldayım/ Gidiyorum gündüz gece" dizelerine geldi.
- Biz de siyasete atılırken arkadaşlarımızla uzun ince bir yolda gitmeyi seçtik, dedi.
O sırada yine Turgut Özal'ı hatırladım... O da Avrupa Birliği üyeliğimiz için başvuruda bulunurken aynı dizeleri kullanmamış mıydı?
Eser Tümen'i ve Ömer Uluç'u birer gün ara ile toprağa verdiğim bu günlerde, Necdet Yaşar'ın ve Niyazi Sayın'ın kültürümüze yaptıkları katkılara bir teşekkürün ifadesi olan bu ödülün verildiği tören, benim için tarifsiz kederlerden bir kaçış alanı yarattı.
Töreni izleyenler arasında bulunan Alaeddin Yavaşça'nın, İnci Çayırlı'nın, Metin Sözen'in, Ertuğrul Günay'ın, Kadir Topbaş'ın, İbrahim Bodur'un ve salonu dolduran müzikseverlerin yüzlerindeki mutluluk bana da yansımıştı.

Kaçış alanları yaratın
İki nokta var vurgulamam gereken...
Birincisi "Tek boyutlu" olmaktan kaçınmaya çalışın.
Beethoven veya Mozart varsa, Dede Efendi de, Tanburi Ali Ağa da bulunmalı dünyanızda.
İkincisi mutlaka bir "Kaçış alanı" yaratın kendinize.
İlle de Gauguin gibi Tahiti'ye kaçmanız gerekmez.
Bu bazen bir kitap, bazen bir beste veya bir şiir olabilir.
Anadolu kültünün benzersiz altyapısı üzerinde şarkılarla, bestelerle, şiirlerle örülmüş bir kubbe ve bunun altında yankılanan hoş sedalar var.
Eve gelince kaçışımı önce Tanburi Cemil Bey'in Şehnaz "Feryat ki feryadıma imdat edecek yok" şarkısını, sonra da Sadullah Ağa'nın Hicaz bestesi "Nideyim sahn-ı çemen seyrini cananım yok"unu dinleyerek sürdürdüm.
Bu yazıyı yazarken de Necdet Yaşar ile Niyazi Sayın'ın 1980'deki Toronto konserinde birlikte yaptıkları taksimi ve arkasından yorumladıkları Ferahfeza Peşrevi dinliyordum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA