Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Yargı ile siyaset mi yoksa siyaset ile siyaset mi çatışıyor?

Çoğunlukçu ve özgürlükçü demokraside her seçmenin ülkeyi yönetenler kadar bilinçli ve sorumlu olması beklenir. Bu seçmenlerin temsili demokraside her genel seçimde oy kullanmaları ve katılımcı demokraside de sivil toplum olarak örgütlenip seslerini duyurarak sisteme katkı yapmaları istenir.
Bizim demokrasimizde ise seçmenin yükü daha ağır.
Hepimizin kıdemli bir yargıç kadar yasaları bilmemiz ve hukuktan anlamamız gerekiyor.
Ayrıca deneyimli bir iktisatçı gibi piyasalardaki gelişmeleri yorumlamamız ve gelişmelerin yönünü öngörebilmemiz bekleniyor bizden...
Bunlar da "Bilinçli ve sorumlu seçmen" olmamıza yetmiyor.
Çok karmaşık konularda bile taraf olup "Şu haklı-Bu haksız" diye hakemlik yapmamız da isteniyor.
Bütün bu alanlarda bilgi ve ihtisas sahibi olmamız şart değil.
Taraf olmamız yeterli bulunuyor.
"Siyaset" ile "Yargı" arasındaymış gibi sunulan son gerginlikte de bizlerden beklenen bu değil mi?
Birbirleri ile çelişen yasalar ve altı üstünü tutmayan bir anayasa ışığında uzman hukukçular bile aralarında anlaşamazken, seçmenlerin "Kim haklı" konusunda görüş sahibi olmaları beklenmiyor mu?

Taraf olmanın dayanılmazlığı

Genel durumu değerlendirdiğimiz zaman ortaya çıkan tablo şöyle özetlenebilir.
İster iktidarda ister muhalefette olsunlar siyasetçiler birer "Taraf"tırlar.
Ama yargıçların ve adalet mekanizmasında görevli olanların "Tarafsız" olmaları şarttır.
Oysa bu ülkede yargı içinde de "Taraflar" vardır.
Yargı içindeki taraflardan biri, kendisini iktidardaki siyasi partinin bir nevi rakibi veya alternatifi gibi görmektedir.
Kamuoyunda öyle bir izlenim vardır ki, söz konusu taraf iktidardaki siyasi partiyi mahkûm edip kapatmak için fırsat kollamaktadır.
Artık partiler ve davalar üstü olmaları gereken emekli yüksek yargı mensupları arasından "Kronik kapatmacılar"ın çıkması da bu tablonun öğeleri arasındadır.
Kamuoyunu alt üst eden darbe girişimlerine ilişkin gelişmeler bu tarafı hiç etkilememekte, hatta ilgilendirmemektedir.
Yargı içindeki bu taraf yargının bağımsızlığı için söylemler seslendirirlerken, yargının tarafsızlığı konusunda dut yemiş bülbüllerle şarkı söyleme yarışı yapmaktadırlar.

Hâkimler ve savcılar

Birbirleri ile karşı konumda bulunmaları gereken hâkimlerle savcıların aynı kurul içinde bulunmalarının anayasal bir yanılgı olduğu gerçeğine kimse takılmamaktadır.
Seçmenlerin cahil olduklarına ve her seçimde yanlış oy kullandıklarına inananların oluşturduğu cephe de yargı içindeki bu "Taraf"la aynı titreşim katsayısına sahip olduğu için, gerginlikler ve çatışmalar "Yargı" ile "Siyaset" arasındaymış gibi sunulabilmektedir.
Oysa ortada çok açık bir iktidar kavgası ve siyaset ile siyaset arasında çatışma vardır.
Geçmiş askeri darbelerde yargının oynadığı destekleyici rol de, bu siyasi çatışmadaki tarafların konumuna ışık tutmaktadır.
Bütün bu karmaşa arasında biz seçmenlerin de bir tarafa "Sen haklısın" diye destek vermesi bekleniyor.
Bu durumda ya Nasrettin Hocalık yapıp "Sizler de bizler de haklıyız" diyebiliriz.
Ya da bir avuç savaş pilotunun Nazi hava filosunu bozguna uğratması ertesinde Churchill'in "İnsanlığın çatışmalar tarihinde hiç bu kadar çok sayıdaki insan bu kadar az sayıdaki insana borçlanmamıştı" dediği gibi, "Hiç bu kadar az sayıdaki insan bu kadar çok sayıdaki insanın yaşamını zorlaştırmamıştı" diyebiliriz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA