Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Körükçü Süleyman'ın yerinde bugünün medyatik pompacıları var

Türkiye sanal bir stadyum olsaydı ve siyasi kararlar üzerinde söz sahibi olmayan 70 milyonu aşkın vatandaş da, tribünlerden bir maç seyredermiş gibi sahada yer alan taraflar arasındaki kuralsız mücadeleyi uzaktan izleseydi...
Yani bu mücadele keşke yaşamımızı böylesine doğrudan ve derinine etkilemeseydi.
Aslında "Katılım" pratikte laftan öteye bir anlam ifade etmeyen bir kavram.
Seçimden seçime ve referandumdan referanduma oyumuzu kullanıp, siyasetin ana yönünü belirliyoruz.
Ama sonra olay kampların arasındaki bir dar çevre çekişmesine dönüşüyor.
Önümüze gelen bir kararın, bir yasa metninin veya dinlediğimiz bir siyasi konuşmanın içeriğinin doğru ya da yanlış olması önem taşımıyor.
Hangi kampı tutuyorsanız, o taraftan gelen her şey size doğru geliyor.
Ya da doğru bulmasanız bile "Doğru" diyorsunuz ve yanlışı savunuyorsunuz.
Bu arada en zor durumda olanlar biz medya yorumcularıyız.
Yani kararlar alınırken danışılmayan ama her kararda bir tarafı haklı bulmamız beklenilen medya yorumcuları olan bizler, en zor durumdayız.

GRİLER GÜNDEMDE YOK

Aklar ve karalar arasında grilerin de var olduğunu hatırlatmamızı kimse beklemiyor.
Eğer egolarımız şişikse, sanki karar merkezi bizmişiz gibi davrandığımız da oluyor.
Bizim mesleğin geçmişteki büyük isimlerinden Namık Kemal gibi bakabiliyoruz bazılarımız kendi konumlarına.
Namık Kemal dönemin Hariciye'sinde 1'inci kâtiplikten istifa ederken ne demiş:
"Ayrıldık izzet-i ikbal ile Bab-ı hükümetten"
Sanki sadrazamlıktan istifa ediyormuş gibi görkemli bir ifadeyle 1'inci kâtiplikten istifasını anlatmış.
Bu ego şişkinliği veya ben-merkezcilik bugün de bazılarımızda yok mu?
Sanki bir iktidar giderse yerine biz gelecekmişiz gibi davrandığımız olmuyor mu?
Patronlarımız karşısındaki süt dökmüş kedi tavrımız ile dışarıya çıktığımızdaki can alıcı kartallığımızı aynı anda yaşamıyor muyuz?

ŞİŞİREN ŞİŞİRENE
Medyatik pompalarla şişirdiğimiz siyasi balonların toplumsal ayakları olmadığında nasıl söndüklerini de hiç hatırlamak istemiyoruz.
Kasımpaşa'da Kulaksız Mezarlığı'ndaki mezar taşının sahibi Süleyman Efendi'den fazla farkımız mı var bu gibi durumlarda?
"O da bir zamanlar Süleyman idi.
Ateşe rüzgâra hükümran idi.
Sanmayın ki Sultan Süleyman idi.
Tophane'de körükçü Süleyman idi"
Keşke tüm ülke bir sanal stadyum olsaydı...
Sahadaki tepişmenin yansımaları bizim yaşamlarımızı doğrudan etkilemeseydi.
Ve keşke alınırken bize hiç danışılmayan kararların veya hiç doğru bulmadığımız söylemlerin
savunucuları olmak durumunda bulunmasaydık.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA