Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Medya sermayesi dışında her şey şeffaf olabilir...

Biz gazeteciler böyleyiz işte. Her konuda ve her alanda şeffaflık isteriz. Kronikleşmiş ve kriz konusu haline gelmiş sorunları çözmeye çalışan siyasetçileri "Kapalı kapılar arkasında ayıplı pazarlıklar yapıyorlar" diyerek eleştiririz.
Ayrıca biz gazeteciler kimseleri beğenmeyiz.
Doktorlardan daha fazla tıbbı, mühendislerden daha fazla hesap yapmayı, savcılardan ve yargıçlardan daha fazla hukuku biliriz.
Bizim egolarımızın durduğu yer gazete sermayesi sahibinin içinde bulunduğu konumdur.
Çünkü patron her şeyi bizden daha iyi bilir.
Patron her çeşit işini şeffaflığa hiç gerek duymadan ve kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarla bitirebilir.
Patron isterse bize haber vermeden gazeteyi bizimle birlikte bile satabilir.

Cevapsız sorular

Bu sırada "İşten çıkarmalar olacak mı" veya "Kıdemimizden doğan haklarımızda kim muhatabımız" olacak benzeri sorulara cevap vermek gereği de duyulmaz.
Ya da patronlar anlaşıp bir gazetede işine son verilen gazeteciyi diğer gazetelerin almayacaklarını da kararlaştırabilirler.
Bazılarımız bu gerçekleri hiç düşünmezler ve gazetelerin maaş bordrolarını siyasi partilerin üye listeleri ile karıştırıp, siyasi polemiklerin arasına dalarlar.
Milliyet'in Erdoğan Demirören ile Ali Karacan ortaklığı tarafından Aydın Doğan'dan satın alınmaları, bütün bu durumların yeniden gündeme gelmesine vesile olabilir.
1980'e gelirken Milliyet'i Aydın Doğan'a sattığını duyuran Ercüment Karacan'a Namık Sevik "Bizi Kunta Kinte gibi sattın" diye tepki gösterirken, Afrika'daki esir ticaretini konu alan dizi filme atıf yapmıştı.

Hürriyeti sevdi

Açıkçası Aydın Doğan gazete patronluğunun hakkını verdi.
Hem kendini hem de gazeteyi geliştirdi. 28 Şubat cuntasına Milliyet'ten kimseyi kurban etmedi.
Ben de Aydın Doğan'ın Milliyet'inde yedi yıl başyazarlık yaptım.
Hakkımı helal ederek ayrıldım gazeteden Ancak Milliyet'in kaderinde galiba hep satılmak varmış.
28 Şubat döneminde de Aydın Doğan gazeteyi Korkmaz Yiğit'e satmıştı. Sonra da gazete içinde doğan tepkiler sonucu geri almak zorunda kalmıştı.
Anlaşılan o ki, Hürriyet'in de sahibi olması Aydın Doğan'daki Milliyet aşkını zayıflattı.
Türk medya tarihinde hem Milliyet'in hem de Hürriyet'in aynı kişiye ait olması, daha sonra pek çok olumsuz yansımalarını gösterecektir.

Demirören ve koleksiyonu

Aydın Doğan şimdi yine sattı Milliyet'i.
Vatan için fazla bir şey söyleyemem.
Zafer Mutlu Sabah'ı yok etmek için Vatan'ı çıkardı.
Sonunda bu gazete de Aydın Doğan'ın sırtına yüklendi.
O da satıp kurtuldu bu yükten şimdi.
Ancak Vatan'da da arkadaş düzeyinde yakın olduğum meslektaşlarım var.
Yani Milliyet ve Vatan çalışanlarının bu satıştan zarar görmemeleri en içten beklentimdir.
Erdoğan Demirören uzun yıllardır tanıdığım, arkadaşlık duygusu yoğun olan ve basına yabancı olmayan başarılı bir girişimci...
Onun en büyük aktifi sanata ve antika dünyasına karşı duyduğu yakın ilgi ve inanılmaz zenginlikteki koleksiyonudur.

Karacanlar yine sahnede

Ali Karacan ise dedesinden gelen gazetecilik aşkını sürdüren bir insan.
Babası Ercüment Karacan Milliyet'i satarak hem aile geleneğini yok saymış, hem de oğulları Ali ve Ömer Karacan'ı boşlukta bırakmıştı.
Şimdi yeniden bir Karacan'ın gazete patronu olması, "Acaba ileride basında yeni bir Simavi de olacak mı" sorusunu gündeme getirebilir.
Dilerim Milliyet de, Vatan da yayın hayatlarını başarı ile sürdürürler.
Çok seslilik ve rekabet basın özgürlüğünün de güvencesidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA