Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Sırtımızdaki ağırlıklarla maraton koşmaya çalışmadık mı?

Uygarlık, demokrasi ve kalkınma maratonunda sırtımızdaki ağırlıklarla koşmaktan herhalde zevk aldık ki, bu ağırlıkları atmak için uzun yıllar boyunca pek çaba göstermedik...
Örnek mi istiyorsunuz?
1930'lardaki kambiyo rejimini 1980'lerde Özal gelinceye kadar değiştirmedik.
Savaşın yıktığı Avrupa kendini onarıp serbest rekabetin nimetlerinden yararlanırken, Uzakdoğu'da Asya Kaplanları doğarken Türkiye'de döviz bir suç unsuruydu ve dünya rekabetine açılmak, koruma duvarları arkasında engelleniyordu.
"Aman döviz harcamayalım" diyerek döviz kazanmayı da devre dışı tutmadık mı?
Meğer Türkiye ihracatçı da olabilirmiş...
Başka örnek verelim mi?
Kıbrıs'a kalıcı bir çözüm üretmek yerine "Kriz"i "Milli dava" olarak sunmayı seçtiğimiz için bu kriz dış siyasetimizin ipoteği olmadı mı?

Biz bize benzermişiz

1974'teki askeri müdahalemizin sonucu olarak Yunanistan'a demokrasi geldi, Kıbrıs Rumları EOKA'cılardan arındılar. Ama biz askeri harekâtı bir diplomatik çözüme dayamak yerine bunu iç siyasetin dar sokaklarında kullanmayı seçtik ve sonunda 12 Eylül askeri darbesi geldi.
Kıbrıs hâlâ Avrupa Birliği yolundaki engelimiz değil mi?
Sırtımızda taşımaya alıştığımız ağırlıklar o kadar fazla ki...
"Kürt Realitesi"ni bir "Güvenlik Sorunu" olarak benimsemeyi yeğ tuttuğumuz ve siyaset alanının dışında tuttuğumuz için kendi topraklarımızda etnik kökenli terörün üremesine yol açmadık mı?
Veya "Vesayetçi demokrasi"yi "Biz bize benzeriz" söyleminde tutup, kendimize özgü doğru bir model olarak benimsemedik mi?
Her adli yıl açılışında yargı sözcülerinin yasamaya ve genel olarak seçilmişlere fırça atmalarını "Hukukun üstünlüğü"nün doğal sonucu olarak görmedik mi?

Ya nisan gelirse...

Yıllardı her yıl nisan ayını "Ya Amerikan Kongresi Ermeni Tehciri'ni soykırım olarak kabul ederse" diye endişe içinde beklemiyor muyuz?
Televizyon da, otoyollar da, Boğaz köprüleri de hayatımıza çok gecikmeli girmediler mi? Kıyılarımızı turizme daha erken açamaz mıydık? "Bir Türk dünyaya bedeldir" diyorduk ama refahın ve teknolojinin evrensel nimetlerinden yararlanmaya kendimizi layık görmüyorduk... Hiç ilgimiz olmadığı halde ve bir imparatorluğun vârisi olduğumuz gerçeğine rağmen toplumsal bilincimizin sırtında "3'üncü Dünyalılık" ağırlığı yok muydu?

Cesur adımlar

Bir yanda komünizm korkusunu aynı anda da her alanda kökten devletçiliği sırtımızda taşımadık mı?
"Halkçılık" ilkesini halkın değerlerini ve inançlarını aşağılamak olarak yorumlamadık mı?
Sırtımızdaki bu ağırlıklardan bazılarının atılabilmesi için siyasetin nihayet cesur adımlar atmayı göze aldığı günleri yaşamaktayız.
"Eski"yi savunan ve çözüm arayışlarına katkıda bulunmak yerine bunları engellemeye çalışanları tarih affetmeyecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA