Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Başarı için zamanın ruhunu okumak şarttır

Geçmişte yaşanan deneyimlerden ders almak yerine geçmişi bugün de yaşamayı deneyenler tabii ki bulunacaktır. Bu davranışların sahiplerine "Zamanın Ruhu"nu (Zeitgeist) anlamaya çalışmalarını önermek gerekiyor.
"Zamanın Ruhu" Hegel'in kullandığı felsefi bir kavram olmaktan öteye, yaşanan zamanın dünyasına gerçekçi bir bakış açısını da ifade eder...
Somut örnek verirsek.
İsrail Başbakanı Netanyahu Türkiye'den Mavi Marmara'nın özrünü dileyerek, gerçekçi ve akılcı davranmıştır.
Ancak bu kararı Netanyahu'nun "Zamanın Ruhu"nu okuyabilen bir siyasetçi olduğunu kanıtlamaya yetmiyor.
Tüm komşuları ile sıcak çatışmalar içinde bulunan, 5 milyon Filistinli ile birlikte yaşamanın formülünü üretememiş, "İşgal altındaki topraklar"a kutsal kitaplardaki söylemlere dayalı olarak sahip olunabileceği zannedilen bir ülkenin siyasetçileri, zamanın ruhunu okumaktan aciz konumdadırlar.

Türkiye daha başarılı

Netanyahu Türkiye'den özür dilerken İsrail'in gerek Suriye gerekse İran karşısındaki yalnızlıklarına karşı bir müttefik bulmak projesini gündeme getirmiş olabilir.
Ama Gazze ve Batı Şeria'daki "Filistin" gerçeğini ve "İki Devletli Çözüm"ün kaçınılmazlığını reddettiği sürece, ne Amerika'yla ne de Türkiye ile dostluğu bir işe yarayacaktır.
İsrailli siyasetçiler "Zamanın Ruhu"nu okuyabilseler Filistin gerçeğinin görmezden gelinebileceği eski zamanların geride kaldığını da görebilirler.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de iktidardaki AK Parti kadrolarının zamanın ruhunu okumak konusunda başarılı olduğunu söyleyebiliyoruz.

Hanioğlu'nun tahlili
"İmralı Süreci"nin "Nevruz Açılımı"na dayanması, zamanın ruhunu okumak bakımından Kürt siyasetçilerinin de geride kalmadıklarını gösteriyor.
Ama bu durum tüm toplum kesimlerinin ve bütün düşünce odaklarının aynı saat ayarı ile zamanı okudukları anlamına gelmiyor.
Şükrü Hanioğlu dünkü Sabah'ta bu durumu çok doğru tahlil etmişti.
Hanioğlu'nun parmak bastığı noktaları hatırlayalım:
- Örneğin toplumun rejim olarak "cumhuriyet" ile herhangi bir meselesi yoktur. Türkiye'de başka bir rejim özlemi içerisinde olan geniş toplumsal katmanlar da bulunmamaktadır. Sorun "cumhuriyet" değil, ideokrasinin Fransız Üçüncü Cumhuriyeti'ndekine benzer bir "cumhuriyetçilik" geliştirmiş olmasıdır.

Post-Kemalist dönem

- Benzer bir şekilde sorun bir ilke olarak laiklikte değil, "dindarlık"ı sekülerliğin karşı tezi olarak gören ve bu nedenle de bastırmaya çalışan yorumdadır. Jean-Paul Willaime'ın deyimiyle "laikliğin laikleştiği" dünyada, düzenleyici laiklik yerine savaşçı laikliği tercih eden söylemin sürdürülmesi "İki Türkiye" yaratmakta ve toplumu anlamsız bir çatışma içine sokmaktadır.
Hanioğlu içinde bulunduğumuz zamanı "Post-Kemalist dönem" biçiminde nitelerken, sağlıklı gelişmeyi "Kendimize özgülük" olgusunun terk edilmesine ve "Altın çağlar" nostaljisinden vazgeçilip zamanın ruhunun anlaşılmaya çalışılmasına dayıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA