Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Hâlâ "dön baba dönelim, hacılara gidelim" mi diyeceğiz?

Cumhuriyet'in rahmetli Genel Yayın yönetmeni Ecvet Güresin biz genç kuşak yazarlar aynı konuda saplantılı yazılar yazdığımızda "Yine gramofon olmaya başladınız" diyerek alaya alırdı bizleri.
Aradan geçen uzun yılların ardından benimle aynı kuşaktan meslektaşlarımın Başbakan Erdoğan takıntılı yazılarını okurken, sevgili Ecvet Güresin'i hatırlıyorum.
Demek "Gramofon olmak" ne zamana ne de plağı takılanın yaşına bağlı bir durummuş...
Ama bu durum siyasetimizin aktörleri için de söz konusu... 1950'lerde veya 1960'lardaki üslupla ve kavramlarla sürdürülen bir yerel seçim kampanyasını 21'inci yüzyılda da izlerken, şaşırmamak mümkün değil ki.
Aslında bu "Takılmışlık sendromu"nu aşmanın yolları var.

Kaizen felsefesi...
Örneğin Japonların "Kaizen" denilen ve değişime uyumun kurallarını formüle eden felsefelerini bize uyarlayarak siyasal yaşamımızın kendini tekrar etmesi çıkmazından belki kurtulabiliriz. "Kaizen"de her kuşak kendi başarısını geliştirmenin yollarını, sonraki kuşağa öğretir. Bir ürün ya da hizmet her iki yılda bir, tümden yenilenir hatta değiştirilir. "Buluşçuluk" (İnovasyon) sistemli süreç haline getirilir.
Hiyerarşilerin buharlaştığı ve örgütlenme biçiminin "Network"e dönüştüğü yeni dünyanın yönetim kuramcılarından Peter Drucker da, eski tekrarları aşmak için şu yolları önerir:
- Her örgüt değişimin yönetimini kendi yapısının içine yerleştirmelidir.
Birincisi her örgüt, yapmaya alışık olduğu her şeyi terk etmeye hazır olmalıdır. Yöneticiler her süreçte "Bugün bildiklerimizi geçmişteki o zaman bilseydik, buna gene başlar mıydık" sorusunu sormalıdırlar.
Eğer bu sorunun cevabı "Hayır" ise, örgüt o zaman "Öyleyse şimdi ne yapacağız" sorusuna cevap aramalıdır.

Çağdaşlık bu mu?
Bütün bu söylenenleri somuta indirgersek "Çağdaş" ve "Demokrat" olmanın sadece sosyal medyada nefret ve öfke dolu mesajlar yazarak gerçekleşmeyeceğini ve eski kurumlarla klişeleşmiş söylemlerin yeni dünyadaki konumlarını anlamanın, çağdaşlığın ön şartını oluşturduğunu görebiliriz.
Örneğin "Çoğulculuk" olgusu "Üniter- egemen devlet"in tehdidi değil sağlığının güvencesidir. Bunun gibi "Globalleşme" de bir tehdit değil, çağdaş bir gerçektir. Yeni dünyada ulusal davalarınızı evrensel gerçeklerle uyumlu kıldığınız ölçüde var olabiliyor, gelişiyor, özgür ve müreffeh oluyorsunuz.

Sizin işiniz zor

Türkiye siyasetinde "İç dinamikler" ile "Dış konjonktür"ün dengeli uyumu bu çerçevede ele alınmalıdır.
Sivil ve askeri "Bürokratik Oligarşi"nin vesayetinin kırıldığı bir dönemde siz hâlâ "Sandık teferruattır" veya "Seçilmek değil cemaate yaranmak önemlidir" diyorsanız...
Erdoğan takıntısı yüzünden bedduaları, Peygamber'li rüyaları, tespihli mesajları veya bir parti liderinin seks kaseti ile devrildiğini falan görmezden geliyorsanız, gramofon değil iPod olsanız da, takılmışlıktan çıkabilmeniz mümkün değildir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA