Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Acaba ördekler de mi Yunan adalarına gittiler

Yatların "Yazlık Bodrumlular"ın hayat tarzlarını nasıl değiştirdiğini, her rastladığınız kişinin bir gün önce gittiği bir Yunan adasını anlatmasından anlayabilirsiniz.
Bodrum'un Türkbükü'nü bilenler, sürekli denize girip çıkan ve lokantalardan atılanlarla beslenen ördekleri hatırlarlar... Geçen akşam Türkbükü'ne 5 yaşındaki torunum Can'la gittim. Daha önce de geldiği için hemen Türkbükü'nün demirbaşları olan ördekleri aradı... Ama ördekler ortada yoktular o akşam... Can "Acaba ördekler de mi Yunan adalarına gittiler" diye sordu bana...
Eski Yeniköy'ün yalılarını düşündüm... Yaz gelince bu yalıların rıhtımları denize girenlerle dolu olurdu. Kimsenin bir Akdeniz kıyısı kentinde tatile gitmek ya da Güney Fransa sahillerinde tatil yapmak gibi bir alışkanlığı yoktu... En azından dövizi yoktu Türkiye'nin ve yurt dışına çıkmak kolay değildi. Antalya'da, Bodrum'da falan oteller, tatil köyleri hayallerde bile yoktu...

Yürü ya kulum...
Derken Özal reformları ile konvertibilite ve dünyaya açılma politikaları geldi... Turizm hamlesi başlatıldı... Şimdi yalı sahipleri yaz mevsimini Yeniköy yalılarının rıhtımlarında geçirmiyorlar... Bu kesimden Bodrum'a gelenler de, yatları ile Yunan adalarına açılmaktalar... Sahip oldukları yatların milyon dolarla ölçülen değerlerine veya o yolculuğu yapmak için ne kadar mazot yaktıklarına bakmayıp, "Ama Yunan adalarındaki lokantaların fiyatları Bodrum'dakilerden daha ucuz" diye anlatıp duruyorlar.
Bu "Zengin olmak" denilen şey herkes tarafından farklı yorumlanır... Hani Allah Temel'e "Yürü ya kulum" deyince Temel arabasını satıp yürümeye başlamış ya... Bunun gibi bir şey bu zenginlerin farklı davranışları.

Parası olan yir...
1950'lerde Marshall yardımı ile Türk tarımına Amerikan traktörleri girmişti. Kore savaşı ile de tarım ürünlerinin fiyatları artınca, o dönem Beyaz Türklerinin "Hacı Ağa" olarak niteledikleri pamuk ve buğday zengini çiftçiler ortaya çıkmıştı. Bunlardan biri traktörü ile Adana'daki barın kapısına park etmiş. Barda çalışan bir konsomatris hanımı alıp otele götürmüş. Otelin banyosundaki küveti şampanya ile doldurmuş ve beraberindeki kadını da, şampanya dolu küvete sokmuş... Bu çiftçi ile yapılan bir gazete röportajında muhabir "Neden böyle yaptınız" diye sormuştu... Adamcağız da yörenin lehçesi ile "Parası olan yir" diyerek tek cümle ile cevap vermişti. Bu dönemde ise parası olan önce bir yat alır sonra da Yunan adalarındaki bir meyhanede ne bulursa "Yir"...

Kazanmak ve harcamak

Kısacası parayı harcamak bazen kazanmaktan daha zordur... Kadınınıza mavi ya da sarı pırlantayı, Tiffany'den mi, Harry Winston'dan mı alacağınız sorunsalına takılmışken gazetelerin hafta sonu eklerinden "En iyi 10 kebapçı"yı veya "En iyi 10 köfteci"yi arıyorsanız, bu zorluğu daha derinine hissedersiniz.
Hem az para harcayıp hem de en zenginlerin tükettiği markalara takılmak, ancak votka ile mümkündür. Votka çok pahalı olmayan, ama çeşitli markalar söz konusu olduğunda en zenginler tarafından da aranılan bir içkidir. Votkanın en pahalı markaları 30-50 dolar arasında satılıyor.

Öğleyin içmeyin

Bilinen en iyi marka votkalardan bazıları da şunlar: Belvedere ( Polonya), Boru (İrlanda), Chopin (Polonya), Ketel One (Hollanda), Level (İsveç), Stolichnaya Gold (Rusya), Ston (Estonya), Türi (Estonya), Vox (Hollanda), Wyborowa (Polonya).
En zenginlerle masaya oturduğunuzda, bu markalardan birini seslendirip, "Ben başka votka içmem" derseniz, etki yaratabilirsiniz. Ancak votkayı öğle yemeklerinde içmeniz pek tavsiye edilmez. Kokmadığı için, kimse sizin sarhoş olduğunuzu anlamaz, sizi aptal sanabilirler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA