Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Hastalıklı siyaset ve düşünce topluma yük olmaya başladı

Aslında her meslek sahibi için dünyaya ve insanlara dönük iki tür bakış açısı var...
Birinci türdekiler öncelikle kendi yaptıklarına, kendi söylediklerine bakıyor. Kendi dışındakilerle yarışıyor, rekabet ediyorlar. Ama bu yarışı "Onlar zaten öyle" diye, kendi geriliklerine veya başarısızlıklarına bahane arayarak sürdürmüyorlar. Politika mı yapıyorlar? Bunu, kendi yaptıkları veya yapacakları icraatı ve farklı vizyonlarını anlatarak yapıyorlar.
İşadamı iseler, öncü oluyorlar. "Rakiplerim batsın da, onların mallarını ucuza kapatayım" diye beklemiyorlar.
Onların açtıkları alanlardan diğerleri de geliyor. Sanatçı veya gösteri dünyasının insanları iseler, "Piyasayı kalitesizlik sardı" diye ağlamak yerine, kendileri en kaliteli olanı yapıyor.

İkinci türdekiler
İkinci türün ise insanları da, toplulukları da biraz zavallı... Onlar yaptıkları ile değil, takıntıları ile var oluyorlar. Politikacı iseler topluma açtıkları ufuklarla ve icraatları ile değil, rakipleri ile tepişmelerine bakılarak anılıyorlar. İktidar olmuşlarsa icraat yapmak yerine, neden icraat yapamadıklarının mazeretini seslendirerek vakitlerini harcıyorlar. İşadamı olarak onların yarattıkları "Know- how"lar değil, onların "Know - who" alanındaki yetenekleri ön plana çıkıyor.
Bu ikinci tür insanların ve toplulukların başarısı, rakiplerinin başarısız olması halinde fark ediliyor.

Bir tercih yapmalıyız

Toplumsal yaşamımızda bu iki farklı türün örneklerini her gün görmüyor muyuz? Aslında toplumlar da böyle değil mi? Dış dünya ile işbirliği yapıp sinerji yaratmak yerine "Nasıl olsa bunların hepsi düşman. Bizim bizden başka dostumuz yok" diye yüzyıllarını ürküntü içinde geçiren geri kalmış ülkeleri hiç görmediniz mi? Aynı ülkede aynı kaderi paylaşan vatandaşlarının bir bölümünü, sadece kendileri gibi düşünmedikleri için "Tehlike" veya "Tehdit" biçiminde görenlere hiç rastlamadınız mı?
Hepimizin önünde, benimseyebileceğimiz iki ana model var kısacası. Birinci türü oluşturan modelin insanı ve toplumu olmaya karar vermek kolay değil... Ama bu modelde yaşamak çok onurlu, çok verimli. Buna "Gelişmişlik" de deniliyor.

Siyasal safralar
Özellikle siyaset ve düşünce hayatımızdaki kayıtlı ve kayıt dışı katılımcılar, bu iki türden hangisine yakın göründüklerini test etmelidirler. 21'inci yüzyılda bile "Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin" anlayışı ile yurt ve dünya sorunlarına yaklaşanlar, artık siyaset ve düşünce hayatının safraları olmaya başladılar.
Barışa katkıda bulunmak yerine Barış Açılımını sabote etmeyi yeğ tutmak, seçim sandığını yok sayıp siyaseti sokak kalkışmalarında aramak, kendi ülkesinin huzurunu ve istikrarını siyasal takıntılarına ve çıkarlarına karşı olgularmış gibi görmek...
Gerçekten bir tercih yapmaları gerekiyor bunların... Çünkü şimdiye kadar böyle gelmiş olsa da, bundan sonra da böyle gitmek pek mümkün değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA