Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bizim siyasi geleneklerimiz arasında neler vardır?

Bütün toplumların yaşamlarını şekillendiren "Gelenekler" vardır. Örneğin İngiliz siyasetinin geleneklerinde "İdeolojik saplantıları reddeden pragmatizm" ve "Parlamentonun üstünlüğü" ağır basan öğelerdir.
Örneğin Muhafazakar Thatcher'in ekonomik politikasını İşçi Partili Blair de, kompleks duymadan devam ettirebilir. Ya da ülkede iktidara en ağır muhalefeti yapan siyasetçilerin, ülkeleri dışında asla ülkelerinin yönetimini eleştirmemeleri de, siyasi bir gelenektir.
Biz Türkler de sık sık geleneklerimize bağlı olduğumuzu övünerek vurgulamaz mıyız? "Geleneksel konukseverliğimiz"i falan her fırsatta hatırlatmaz mıyız? Yabancı dillerde "Gelenek" kelimesinin karşılığı olan "Tradition", Latincedeki "Devretmek"ten türemiş... Acaba bizim siyasetimizin kuşaktan kuşağa devredilen gelenekleri arasında hangi öğeler ağır basar?

Hakimiyet kimindir?

Mesela "Hakimiyet milletindir" ilkesi siyasi geleneklerimizin bir temel öğesi olarak kuşaktan kuşağa aktarılıyor? Bunun bir yansımasının da İngiltere'deki gibi "Parlamentonun üstünlüğü" olması gerekmez mi?
Ancak ya Osmanlı'dan ya da seçim sistemimizden kaynaklanan siyasi geleneğimiz "Parlamentonun üstünlüğü"nün "Liderlerin üstünlüğü"ne dönüşmesine dayanmıştır. Demokrasiye geçtikten sonra bir türlü gerçek ön seçimin şart olduğu "Dar bölge" sistemini gerçekleştiremememiz, milletvekili olabilmeyi parti liderlerinin iradelerine bağlamıştır. Seçmenlerin işlevi ise, liderlerin oluşturduğu aday listeleri arasında tercih yapmakla sınırlanmıştır... Milletvekilleri de kendilerine oy veren seçmenlerden çok kendilerini seçtiren liderlere hizmet etmeyi doğal görmüşlerdir.

Lider ebedidir

Bu çarpık geleneğin bir başka yansıması da başarısız liderlerin neredeyse sonsuza kadar koltuklarını korumaları değil midir? Bunu son olarak siyasetimizin kronik yenilmişlerinin, koalisyon pazarlıkları öncesinde sanki 7 Haziran'da sandıktan en güçlü çıkanlar onlarmış gibi davranmalarında görmüyor muyuz? "Kemalizm"in post-modern versiyonunda da "Ebedi Şef"in bulunması komik değil midir?
Kısacası bu "Gelenek" meselesini de fazla abartmamalıyız... Pazar günü Yeni Şafak'taki köşesinde Yalçın Çetinkaya Türk musikisinin icrasında da "Gelenek" kavramının abartıldığına değinirken şöyle yazmıştı:

Geleneksel icra mı?
- Eline mikrofonu ve kalemi alan, televizyonda radyoda bir "geleneksel icrâ"dan bahsediyor ama geleneğin ne olduğu konusunda maalesef tam bir bilgiye sahip değiller... Taş plaklardaki icrâyı geleneğin bir uzantısı olarak düşünmek ya da elde eskiye dâir ne varsa bunları geleneğe ait ya da geleneğin bir yansıması olarak kabul etmek pek mantıklı gelmiyor. Taş plak kaydı, yirminci yüzyılın başlarına ait bir teknik yenilik ve buradaki icrâ tarzlarını dinlemek bize geleneksel üslûb ile ilgili yeterince bilgi vermiyor.

Evet... Her alandaki geleneklerimizi galiba derinine irdelemeliyiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA