Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bu bayramda siyasi bilincinizi tazeleyebilirsiniz

Eski bayramlarda bizler "Direklerarası'nda insanlar orta oyunu seyredip ne güzel eğlenirmiş" içerikli nostalji denemeleri yapardık...
Şimdiki bayramlarda ise insanlarımız "Paris'e mi yoksa Bodrum'a mı kaçsam" seçenekleri arasında bunalıyorlar...
Değişmeyen şey ise insanların siyasete bakış açıları... "Bayramı nerede geçirsem" sorusuna cevap arayan sıradan vatandaşlar gibi, geçmişte Direklerarası'nda eğlence arayanlar da "Devlet"e "Acaba bunu bir gün ele geçirecek miyiz" açısından bakmazdı. Bu günün Bilişim Çağı'nda takıntılarını ve önyargılarını sosyal medyaya öfkeli mesajları ile dökenlerin de hiçbiri "Şu Cumhurbaşkanı Erdoğan gitse de, yerine ben gelsem" diye düşünmez... Devleti gerçekten ele geçirmeyi planlayanlara, bilmeden alet olurlar...

1930'lu yıllar
İsterseniz dönelim 1930'lu yıllara... Mesela Atatürk'ün hastalanması ve 10 Kasım 1938'de vefat etmesi bizim gibi vatandaşlar için ulusal bir trajediydi. Ama belirli bir kesim veya bir oligarşi için "O'ndan sonra içimizden hangimiz devleti ele geçireceğiz" sorunsalını içeriyordu bu ölüm...
Rahmetli Doktor Tarık Temel bana, 1938'in bir haziran günü İçişleri Balkanı Şükrü Kaya tarafından Dolmabahçe Sarayı'na çağırıldığını ve Atatürk'ü muayene etmesinin istendiğini anlatmıştı. O muayene sonunda Atatürk'ün şuurunu yitirmiş olduğunu ve ölümünün yakın olduğunu söylemiş Şükrü Kaya'ya... Şükrü Kaya da "Bu gördüklerini kimseye anlatırsan seni çok fena yaparım" diye uyarmış onu...

Onlar biliyordu

Oysa Türk kamuoyu Atatürk'ün hastalığının bu noktada olduğunu bilmemektedir. Onun mesajları yayınlanmakta, ülke sorunları ile ilgilendiği duyurulmaktadır... Buna karşı O'nun adına ülkeyi yönetenler her şeyi bilmektedirler. Karaciğerinin büyüdüğü ilk kez 1938'in başında Prof. Nihat Reşat Belger tarafından saptanmış, haziran ayında ise Fransız uzman Prof. Fiesseinger de, Ata'nın hastalığının ölümcül olduğu teşhisini koymuştur.
Ağustos ayında Başbakan Celal Bayar'la görüşen Ahmet Emin Yalman, hastalık konusunda bir haber yapacağını söyler. Belki de bunu Tarık Temel'den duymuştur. Bayar'ın "Yazma" demesine rağmen Tan gazetesinde bu haber yayınlanır.

Kapatın o gazeteyi

Sonrasını, yaptığımız söyleşide Bayar şöyle anlatmıştı bana:
- O devirde küçük gazeteciliğe yer yoktu. Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'ya telefon açtım, "Gördün mü" dedim. Haberi o da görmüş. "Gazeteyi kapatacaksınız" diye talimat verdim.
Şükrü Kaya Bayar'a "Ne kadar kapatacağız" diye sorar. Bayar önce "20 gün" der. Sonra sinirlenir "20 değil 30 gün kapatın" diye ekler. Atatürk'ün hastalığının gizlenme nedeni, O'ndan sonra kimin Cumhurbaşkanı olacağı üzerindeki arayışlardır... Bayar "İnönü'yü Cumhurbaşkanı seçtirmek için bir cemiyet teşkil edildiğini biliyorduk" dedikten sonra bu "Cemiyet"in üyeleri arasında Refik Saydam'ın ve TBMM Başkanı Abdülhalik Renda'nın da bulunduğunu sıralamıştı.

Bilinçli olun

Atatürk komadayken Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan bir toplantı ertesinde Abdülhalik Renda Ankara'yı telefonla arar. Bayar bu telefon konuşması hakkında da şunları söylemişti:
- Dolmabahçe'den yapılan bütün konuşmalar dinlenirdi. Renda'nın konuşması da, Başbakan olduğum için bana getirildi. Ankara'da konuştuğu kişiye "Merak edecek bir şey yok" mealinde sözler söylemiş. Kiminle konuştuğuna bakmadım.
........
Kısacası bu bayramda ailenizle günleri geçirirken, siyasete bakış açılarınızı da gözden geçirseniz hiç fena olmazdı... Siz siz olun, "Devlet"i ele geçirmeyi planlayanlara bilinçsiz tweetlerinizle alet olmayın...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA