Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Masal tadında

Dünküyazımızda Batman, Siirt ve ilçesi Tillo'dan izlenimlerimizi aktarmıştık. Bugün Midyat, Mardin ve Diyarbakır izlenimlerimizi özetle yansıtalım. Bölgenin birbirinden özellikli bu üç noktasını, tarihsel ve kültürel mirasını, insan dokusunun sıcak özelliklerini aktarmak için, kaleme alacağımız bir günlük yazı, ancak izlenimlerimizden süzülmüş damla olabilir.
Hepsi üstü örtülmüş mücevher değerinde olan bu yöreleri yazabilmek için sayfalar gerekir. Hasankeyf'ten, Midyat'a uzanan, Mardin'e dokunan gezi hattı, bir masal tadında sürdü. Midyat ve Mardin, kendi köşelerine çekilmiş, insanlığın kadim izlerini bünyesinde biriktirmiş; çok dinli yapısıyla, farklı dillerden insanları aynı coğrafyada buluşturan, evrensel bir şiir gibi. Taşların konuştuğu, insanlığın bilgelik şiiri.

SUBARİLER'DEN TÜRKLERE

Yörede yerleşik hayata dair ilk izlere, Neolitik Dönem'de rastlandığı vurgulanıyor.
Mardin'in kuruluşunun hikayesi ise MÖ 4500-3500 yıllarında Mezopotamya'da yaşayan Subariler'e dayanıyor. Mardin'de Sümerler'den başlayarak, çok sayıda devlet hüküm sürmüş. Kent farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Midiller, Asurlar, Aramiler, Persler; bunlardan sadece bazıları. Mardin MS 250'de, Roma İmparatorluğu'na katılmış.
Yani tarihine girsek, çıkmamız için yüzlerce sayfa gerekir. Tarihsel miras zengin ve çok değerli.
Mardin ilinin, ilk bilinen adı "Marida." Süryani dilinde bu ad "Marde" iken, Arap ve Türkler tarafından ilin adı "Mardin" diye anılmış ve günümüze ulaşmış. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Mardin'de; bugün birçok han ve kervansaray var. Hepsi asırlardır ayakta kalmış durumda. Sanatsal açıdan çok değer taşıyan cami, türbe, kilise, manastır ve benzeri eserler; tüm görkemleriyle, gökkubbenin altında sessiz sedasız meraklı ziyaretçilerini bekliyorlar. Çoğu ibadet amaçlı kullanılıyor. Mardin, bu özellikleriyle UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne girmeyi bekleyen kentlerin başında. Hele ki barış ortamı; Güneydoğu'da tam iktidar olduğunda; bu noktalardaki kültür-turizm hareketinin, nasıl bir zirveye ulaşabileceğini hayal etmek bile zor. Çünkü kendinizi buralarda, Binbirgece Masalları'nın içindeymiş gibi hissediyorsunuz.
Bölgenin her noktasının mutfağı başlı başına olay.

12 BİN YILLIK KENT
Gelelim Diyarbakır'a; çok özellikli. Diyarbakır'a en son 1.5 yıl önce, gergin bir ortamda gitmiştim. İnsanların yüzündeki bezginlik, binlerce yıllık surlara yansıyan o hüzün duygusu, kalbimi burkmuştu. Çünkü kim ne derse desin, Diyarbakır halkı çok çekti. Özellikle 12 Eylül askeri darbesi sonrasında, Diyarbakır cezaevinde yapılan o işkenceler, Türkiye'nin kopuş getiren zor günlerinin, en önemli nedenleri arasındadır. Çünkü Nazi zulmünü hiç aratmayacak işkencelerin o sessiz çığlıkları, zihinlerde bugünlere kadar hiç dinmedi; doğal olarak büyük travmaların, günümüze kadar ulaşmasına neden oldu.
Diyarbakır hep farklı isimlerle anılan bir kent. Roma ve Bizans kaynaklarında "Amid" olarak anılmış. Bir dönem Diyâr-i Bekr ismi öne çıkmış. Sonra bu kullanım Diyarbekir'e dönüşmüş. Ardından Diyarbakır ismi oturmuş. Ama Kürtler arasında daha çok "Amed" kullanılmış. Diyarbakır'ın kent tarihi 12 bin yıl öncesine kadar uzanıyor. Farklı dinlerden, farklı dillerden insanların buluştuğu bir kent.
Diyarbakır'ın yüzlerce yıllık surları kocaman bir tarihsel miras. Anadolu'nun en eski camilerinden olan, hayranlık verici Diyarbakır Ulu Cami'yi gezdik. Çok etkileyici. Ulu Cami MS 639 yılında, İslam orduları Diyarbakır'ı fethedince Mar-Toma Kilisesi'nin dönüşmesiyle yapılmış.

BİR DEDENİN İSTEDİĞİ
İslam aleminde 5. Haremişerif olarak tanınıyor. Çok değer veriliyor. Duvarlarında birçok uygarlığın kitabesi bulunuyor, hala kilise izlerini taşıyor. Dünyada da, çok değer verilen bir yapı. Camiyi gezerken nur yüzlü bir dedeyle sohbet ettik.
Gazeteci olduğumuzu öğrenince; gözleri dolarak "Evladım yardımcı olun, halk duysun, biz çok çektik, barış artık gelsin, hepimiz kardeşiz" dedi. Ellerinden öptük. Ayrıldığımızda dua ediyordu.
Çıkışta büyük olasılıkla 4. asır sonlarında inşa edilmiş, Marpetyun Keldani Katolik Kilisesi'ni ziyaret ettik. Etkileyiciydi. Diyarbakır MS bir çok inanç, kültür ve dilin buluştuğu merkez olmuş. Aslında bu açıdan İzmir'e çok benziyor. Bu nedenle her iki kent arasında kurulacak bir dostluk köprüsü, Türkiye'nin önümüzdeki dönemine katkı getirecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA