Otomotiv sektöründe rüşdünü küresel çapta ispat eden Bursa; acaba savunma sektörümüzde öncü kent rolünü üstlenebilir mi? Bu soruya cevap aramadan önce Türkiye'de savunma sanayinde ihracatın nereye koştuğuna bakmak gerekiyor.
Sapanca Richmond Otel'de Arama Konferansı'nda bu soruya cevap aramıştık. Savunma ve Havacılık Sanayi İhracatçıları Birliği Başkanı Lâtif Aral Aliş; savunma sanayiindeki ihracatın artışına dikkat çekiyor; "Yıllık 1,5 milyarı hedefliyoruz. Çok kritik rol üstlendiğimizin de farkındayız."
Savunma Sanayi Müsteşarı Murad Bayar'a göre bu sektörde markalaşmak şart. Hürkuş, Altay gibi...
Ekonomi Bakan Yardımcısı Mustafa Sever'in ihracatın miktarı üzerinden aktardıkları, ciro odaklı saplantımıza farklı boyut getiriyor: 2012'nin 6 ayında 45 milyon tonluk malı kilosu ortama 1.59 $'dan sattık. Oysa hava ve uzay taşıtlarının kilosunu 250.7 $, silah ve mühimmatın kilosunu da 34.6 $'dan ihraç ettik."
Aslında yıllardır dilime pelesenk ettiğim, "ihracatın niteliğinin" savunma ve havacılık sanayi katma değeri üzerinden somut örneği bu... Fazla söze hacet kalmıyor.
Anayurt Güvenliği için savunmanın önemi yadsınamaz. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçlarına yönelik anlayışın da değişmesi gerekiyor; TSK ihtiyaçları evet ama (ki bunun %54'ünü) içeriden karşılıyor) dünya çapında aktör olabilmek için kendi teknolojimizi küresel pazarlarda satmayı hedeflemeliyiz. 2 bin yıldır çetin coğrafyalarda, başkasının silahıyla savaşmış bir ulus olarak buna katılıyorum.
Otomotivdeki geçmiş performansı, Bursa'nın savunma sanayiinde öncü rol almasının, akla yakın olduğunu ortaya koyuyor. Sorun, bu fikri, kentin aklı haline getirmek ve ortak gayreti bu davanın hizmetine sunabilmekte yatıyor.
Şükür bir yerden başladık. Daha geç olabilirdi ama teknolojisi bize ait stratejik silahları üretme noktasındaki bariyerimiz, zamanında sakal ve turban ile iğdiş ettiğimiz üniversitelerimizin bu teknolojileri sağlayamamasında yatıyor.