Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERSİN RAMOĞLU (GÜNEY)

Haydeee

Hayde gidelum hayde
Dağa karayemişe
Elun nişanlisina
Ben nasil derim hayde

***
Al şalum yeşil şalım
Dağlari dolaşalum
Sen yağmur ol ben bulut Maçka da buluşalum
Ne hayde diyebileceğim bir anam, ne de buluşabileceğim bir Yaşar abim kaldı.

***
Bugün duygusalım.
Çünkü anamın da, ağabeyimin de ölüm yıldönümü.
Yıllar oldu, Sesleri kulaklarımda hala.
Hem tatlı anamın, Hem de Yaşar ağabeyimin…
İkisi de hüzün, İkisi de acı demek benim için…
Yüreğim yanıyor…
Burnumun da direği sızlıyor.

***
Tatlı anam, güzel anam…
Kokusuna, gülüşüne hasret kaldığım anam.
Ona 'Fistuğum' derdim hep…
Ne hoşuna giderdi bilseniz…
İstanbul'da kardeşimin yanındaydı.
Günde üç kez konuşurduk.
Yetmezdi ki…
İlk göz ağrısıydım…
Dertleşirdik çoğu kez.
Hasta babama çok üzülürdü.
Ama iş olsun diye konuştuğumuz da olurdu.
Seslerimizi duymak, olur olmaz şeylere gülmek iyi gelirdi bize.

***
Soğuk bir Nisan günüydü.
Acı acı çaldı telefonum.
Anacığım hastanedeydi.
Telaşlandım…
Yanılmamışım.
Arayan oydu…
Güçlükle "Haydeee" diyebilmişti.
Yüreğim tuz buz oldu o an.
Anacığımın yüreğimi dağlayan bu acı sesini bir de annesinin cenazesinde işitmiştim.
Titreyen sesimle "Ne oldu anam?" dedim.
"Haydee" dedi sadece.

***
Aklım başımdan çıktı.
Yıkılmıştım…
O an çektiği acılar, sıkıntılar…
Verdiği büyük mücadele.
Bize olan düşkünlüğü, Fedakarlıkları…
Birer birer gözümde canlandı.
Canını verecek kadar düşkündü bize anacığım…
'Hayde' bir isyandı.
Bir özlemdi aslında, Bir sevdadır dilimizde…
'Hayde' için binlerce sayfa roman yazılır…

***
"Haydee, köyüme getir beni.
Haydee, babana getir beni, Bahçelerime hayde, Karayemiş fidanlarımı, Yafa portakalımı, kiraz ağacımı Kuru ayaklarımla diktiğim çay bahçelerimi, Komşularımı, Ahırdaki sarı danamı göreyim hayde…
Evin kapısından denize bakayım hayde…
Kardeşlerimi göreyim…"
Demekti aslında...
Kısacası ölüm döşeğine düşmeden önce çektiği özlemi bir tek kelimeyle kulağıma haykırmıştı anam.
"Haydeee…"

***
Son konuşmamızdı bu.
Yanına koştum.
Hastane kapısında bir sedyede yatıyordu.
"Fistuğum ben geldim korkma" demiştim…
Bakmıştı sadece.
Tanımış mıydı beni bilmem.
Önce Haydarpaşa Numune'ye, Oradan da özel bir hastanenin yoğun bakımına kaldırdık Fistuğumu.

***
Dile kolay…
Tam 86 gün, Makineye bağlı yaşadı benim güzel anam…
Üç kez derisi değişti…
Yaşadığını ekrandaki kalp atışını gösteren çizgilerden anlıyorduk.
86. gün sabaha karşı o çizgi düzleşti.
Bitmişti her şey.
Bırakmıştı savaşı…
Bizi, babamı ve tüm sevdiklerini terk edip sonsuza uçmuştu.
Bugün anamın ölüm yıldönümü.
Koca 8 yıl geçmiş aradan…
Ama her şey dün gibi…

***
Tesadüf müydü bilmem…
Yaşar Bayboğan'da aynı tarih ve saatlerde veda etti sevdiklerine…
Yaşar ağabeyim, Çağ Üniversitesi'nin kurucusu Gökhan ve Lütfi'nin de biricik babaları, Dünya tatlısı, kocaman yürekli o dev adamın kara haberini Lütfi'den aldığımda yıkılmıştım.
Hiç beklemiyordum…
Kimse beklemiyordu.
Ölüm ona da yakışmadı.

***
Bilirim 'Kara haber' gelince Dili tutulur insanın…
Feleği şaşar.
Eli ayağı tutmaz, dili dönmez olur.
Lütfi de ben de o haldeydik…
Yüreğim acımıştı yine.
Bir an nefes alamamıştım.
İnanamıyordum.
Yaşar ağabeyin o güzel kalbi yüzerken durmuştu.
Gökhan da İstanbul'daydı…
Sahi bu 'acı' haberi ona nasıl verecektik…

***
Bugün anacığımın ve sevgili Lütfi'nin yürek burkan o sesi kulaklarımda çınladı…
Hiç keyfim yok…
Ne desem, ne yazsam boş.
Allah rahmet eylesin.
Ruhları şad olsun…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA