Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

En kötü tatil senaryoları

Tatil, daha çıkmadan bile fikren insana kendini iyi hissettirir. İşten güçten, rutinden, sıkıcı mecburiyetlerden uzaklaşmak demektir. Neşe, coşku vaatlidir. Eğlendirir, dinlendirir. Seyahat heyecan vericidir, hem tebdil-i mekânda ferahlık vardır. Peki her zaman mı? Tatil hiç mi kötü geçmez? Seyahat hiç mi ters gitmez?

Allah kimseye vermesin ama tatilde de aksilikler peşinizi bırakmaz bazen. Pasaport kaybından uçak kaçırmaya, güneş çarpmasından bavul karışmasına, yatak döşek hastalıktan türlü kazaya, çok çeşitli kötü senaryo da sonuçta bizler için...
Şahsi seyahat tarihimde gezdireyim sizi:
Daha çok taze; evvelki hafta... Bologna havaalanından İstanbul'a uçacağız.
Venedik'ten trenle gelmişiz Bologna'ya, saat olarak da havalimanında olmamız gerekenden çok çok önce varmışız. Altı saat var daha uçağa...
Bir şeyler atıştırıyor, etrafa bakınıyor, sonra da iki saat kala kuyruğa giriyoruz.
Sonra peş peşe tuhaflıklar olmaya başlıyor: Sistem çöküyor, memur kaçıyor, sıra karışıyor, kuyruk hiç ilerlemeden durdukça duruyor ama saat hızla ilerliyor. Nihai polis kontrolünde öndekilere yalvararak ve uçağa koşarak yetiştiğimizde, resmi kalkış saatini 10 dakika geçirmişiz bile! Ama sonra uçak 40 dakika rötar yapıyor, o başka!

BAVUL NİYE GELMEZ
Yedi-sekiz senesi var; istikâmet Dubrovnik. Çünkü Schengen'imizin olmadığı bir dönem ve vize istemiyorlar.
Bindik, indik, bavulumuzu bekliyoruz.
Son yolcu da havaalanını terk edene ve hiç bavul kalmayana kadar bekliyoruz. Yok. YOK. BAVUL YOK.
Çeşitli arama tarama faaliyetlerinden sonra anlaşılıyor ki teknik bir problem yüzünden İstanbul'da kalmış!
Allah'tan yaz. Dubrovnik'te iki mayo, bir şort, bir de keten elbise alıp günü kurtarıyoruz. Ertesi gün sahiden de ulaşıyor bavul elimize. Oradan aceleyle aldıklarımızı ise beklenmedik biçimde hâlâ giyiyoruz.

AYAK NASIL KIRILIR
İki yaz önce, Rodos. Nefis bir fırın var sabahları uğrayıp çıtır börek aldığımız.
O sabah da elimde sıcak börek poşeti ve soğuk sular, arabaya binerken...
Küüüt! Kaldırımla arabanın tekerleği arasındaki bir karışlık oyukta dönen ayak bileğim beni yere yapıştırıyor.
Ayağımın üstüne basıp da kalkamayacak kadar. Koltuğa oturtulduğumda, değerli eşim, içerden buz torbası getiren börekçi, meraklı bir müşteri, hep beraber ayak bileğimin şişme hızı ve gücü karşısında dehşete düşüyoruz.
Bacağım pencereye uzanmış halde, direksiyon Rodos Devlet Hastanesi'ne kırılıyor. Gözümüz aydın, çatlamış! Alçıya alınmıyor ama sıkı bandajlanıyor, üç hafta üstüne basma yasağı geliyor, deniz faslı da böylelikle kapanmış oluyor. Allah'tan Yunan doktorlar yakışıklı! ne ka dar has ta olunur 20 yıl önce olmalı. Herkes genç, herkes güzel, herkes bekar! Yılbaşı öncesi en yakın kız arkadaşımla Paris tatili tasarlıyoruz. Etrafa danışmalar, liste çıkarmalar, bavul yapmalar, heves tavan.
Biraz üşütmüş müyüm sanki, öksürüyorum yolda. Paris soğuk, ciddi soğuk (Sonradan öğreniyoruz ki yüzyılın en düşük derecesi!) İlk akşam süslenip püslenip dönemin afili restoranlarından birinde istiridye filan yiyoruz. İhtişamlı bir başlangıç... Aynı zamanda da acıklı bir bitiş. İlk ve son akşamımız oluyor o.
Ertesi gün itibarıyla sesim hiç çıkmıyor, gözüm hiç açılmıyor, parmağım bile kıpırdayamıyor. Bir haftalık Paris hayalini üçüncü gün sonlandırmak zorunda kalıyoruz. Beni Atatürk Havalimanı'nda karşılayan o zamanki sevgilim, şimdiki eşim, kucağında Amerikan Hastanesi'ne götürüyor!

EŞ DOSTTAN NELER DUYULUR
Bir de tabii direkt yaşamadığımız ama eşten dosttan, etraftan duyduklarımız var. En can arkadaşlar olarak mavi yolculuğa çıkıp da dönüş itibarıyla bir daha hiç görüşmeyen çoktur.
Evlilik kurtarma niyetiyle tatile gidip de dönüşte nefes almadan boşanan da... Dip dibeyken, burun burunayken, kaçacak alan yokken daha da netleşir çünkü ilişkiler, rahatça bozulur ama pek düzelmez aralar...

EN KÖTÜSÜ NE OLUR
Uçak düşer, gemi batar, tren devrilir.
Tsunami, deprem, sel olur. Kötü düşünmeyelim ama gitmek var, dönmemek var... O yüzden de ufak tefek aksilikleri, hele ki tatilde, hiç büyütmeyelim.
Hafta içinde Bodrum'dan Kos'a geçen ve deprem esnasında bir kafede otururken çok talihsiz biçimde hayatını kaybeden genç adamın, Sinan Kurtoğlu'nun anısına...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA