Kenan İmirzalıoğlu'yla Sinem Kobal'ın düğün fotoğraflarından kendimizi alamadığımız bir haftaydı. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'da yine insanın kalbini kaşıyan bir kadın hikâyesi vardı. Ferhan Şensoy'un, Dümbüllü'nün kavuğunu Rasim Öztekin'e vermesi, insanları ikiye böldü. Murat Boz'la Aslı Enver, evet çok yakışıyor... Ama kendi ufak, yerli dünyalarımızdan, galaksiyi pek de alakadar etmeyen durumlar bunlar.
Biraz açılalım. Tabii yine popüler kültür sularında ama magazin sayfalarında dönüp dolaşıp ha bire çarpıştığımız o dar kadroya teslim olmadan...
Anton Corbijn'i tanıyor musunuz mesela? Güncel sanat 'kuşağında' en bilinen portre fotoğrafçısı kendisi... David Bowie'den Björk'e, çekmediği yok.
Miles Davis'in, Nick Cave'in portreleri, adamların belki de en çok kullanılmış, hafızalara kazınmış kareleri. ç'yi biliyor musunuz peki? Princeton'dan Yale'a kürsüsü olmuş, çok sayıda prestijli projede imzası bulunan ve sanatçı kategorisine sokulan Tanzanyalı ünlü mimar. 160 milyon pound değerindeki Moscow School of Management Skolkova onun elinden, düşünün.
İstanbul'a daha önce de gelen Delfina Delettrez Fendi'yle karşılaşmış olabilir misiniz? Evet, mücevher tasarımcısı...
Ama böyle deyip geçemeyiz;
Paris Louvre Müzesi'nde mücevher koleksiyonları kalıcı olarak sergilenen en genç tasarımcı. Tarihe geçmesiyle de, Gülse Birsel gibi kemikli ve karakteristik burnunu hokkalaştırmamasıyla da takdire şayan.
Jefferson Hack peki? Biz dergiciliğin bittiğine hayıflanaduralım yıllardır, dünyada o alanda da parlak performanslar sergileyenler var.
90'ların başında, Cosmopolitan, Esquire, Aktüel geçmişimle, bağımsız dergi Dazed & Confused'u ilk gördüğümde başım dönmüştü. 20 yıldır medyanın basılmışında da dijitalinde de imrendirici işler çıkaran Jefferson Hack işte onun babası. AnOther Magazine de onun mahsulü.
Anja Rubik adı, moda meraklılarına aşina gelmeli. Chanel'den Gucci'ye, Chloe'den Fendi'ye, hatta biraz halka inersek H&M'e, pek çok azman markanın reklam/kampanya yüzü olmuşluğu var. Vogue, Harper's Bazaar, Elle, i-D, Vanity Fair, özetle neredeyse bütün dergilerin kapağında yer almışlığı... Pirelli Takvimi'nde boy göstermişliği... Hepsini alt alta koyup topladığınızda: En bomba mankenlerden... 25 Magazine'i kurmuşluğunu ve parfüm çıkarmışlığını da unutmamak lazım.
TREND BELİRLEYENLER
Robert Montgomery'nin işlerini, hatta kendisini bile görmüş olabilirsiniz.
İstanbul'74'te sergisi açıldı zira.
Billboard şiirler, ışıklı sözler üreten İngiliz sanatçının, benzerlerinden, taklitlerinden farklı olarak (Neonlu, ledli ve fevkalade ticari laflar türedi, onlarla karıştırmayın sakın) dizeleri, metinleri sahiden manalı. İsim bol, yer dar, daha kısa geçeceklerimize kazık atmış sayılır mıyız? Sayılmayalım:
Üçüncü jenerasyon Fendi olan, yıllarını Karl Lagerfeld'in sağ kolu olarak geçiren, kültleşmiş çantalardan Baguette'i kadınların rüyalarına sokan Silvia Venturini Fendi... Enstalasyon, heykel ve videolarıyla, Sydney Bienali'nden Documenta'ya bulunmadığı yer kalmayan Polonya kökenli sanatçı Miroslaw Balka... Amerikan bağımsız sinemasının sıkı oyuncularından, Woody Allen'ın Irrational Man'inde de rol alan Parker Posey... Sonic Youth'un vokal ve gitaristi Thurston Moore... Ve daha onlarcası...
Şimdiiii... Bu isimlerin ortak yanı ne? Parlak işler yapan, popüler kültüre yön veren, trendleri takip eden değil belirleyen tipler, evet. Ama bir ortaklık daha var: İstanbul. Daha doğrusu onları İstanbul'da bir araya getirmeyi akıl eden, etrafın "Aman boşver, zaten olmaz ki"lerine kulak asmadan organize eden, altı yıldır da hayata geçiren bir karı-koca: Demet Müftüoğlu Eşeli ile Alphan Eşeli.
Önümüzdeki ayın ilk hafta sonunda yani 3-4-5 Haziran'da İST. FESTİVAL, uzun adıyla İstanbul Uluslararası Kültür & Sanat Festivali gerçekleşecek. İşte o çiftin çocuğu bu... Eski adını da hatırlarsınız belki: İSTANCOOL. İşte onun altıncısı düzenleniyor.
GENÇLER İLHAM ALSIN
Şimdiye kadar "Yahu ciddi mi?
Gerçekten mi?" hayretleri yaşatan sürüyle havalı isimle buluşturdular bizi:
Rahmetli Zaha Hadid, Tilda Swinton, Harvey Keitel, Gore Vidal, Hanif Kureishi, Courtney Love, Sophie Calle, Kirsten Dunst, Michael Stipe... Yerli denkleriyle bir araya getirip konuşturdular onları.
Sanat, sinema, mimari, müzik, edebiyat, tasarım, moda, fotoğraf... Hem İstanbul'un adını geçirdiler dünya kültürsanat arenasında, hem de bu alanlardan en kreatif tiplerin sesini duymamıza aracı oldular.
Bunu, genellikle yapıldığı üzere, halka kapalı bir 'Körler sağırlar birbirini ağırlar' platformunda tasarlamadılar üstelik. Özellikle de gençler gelsin, ilham alsın, hayal kursun, başka türlü de düşünebilsin diye, halka açık olmakla kalmayıp, ücretsiz de yaptılar.
Kafalarındaki bu modeli de, 10 yıl New York'ta yaşamış olmanın da etkisiyle laf değil iş üretme alışkanlıklarını da, moda & sinema geçmişleriyle ve o ortak dille kurdukları bu parmak ısırtan ilişkiler ağını da çok takdir ediyorum.
Demet Müftüoğlu Eşeli ve Alphan Eşeli: İyi ki varlar. Onları takipte kalalım.
Hangi tarihte kim ne anlatacak, güncelleniriz zaten, konuşmalarda da buluşalım.
