Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Ramazan’da vapur-tramvay diyalogları

Bir devrin kazı, başka devrin kartalı mıdır? Cildimiz pot mu yapar? Bizim memlekette söyleyeni değil bağıranı mı dinlerler? Çapkınlık bilmez delikanlı, zemzemle yıkanmış Medine hurması mıdır? Yaklaşık 100 yıl öncenin Ramazan’ından vapur-tramvay muhabbetine buyrun!

Eski Ramazanların çok başka olduğuna dair nostaljik, romantik serzenişler vardır hep. Cenab Şahabeddin'in vapurda duyduklarını okuyunca, 'O kadar da değil' oluyor insan. Dönem, devir, zaman değişir tabii ama insan dediğimiz 'malzeme'; sevabıyla, günahıyla, sonuçta hep aynı. Zaafları var, şikâyet ediyor, gıybet yapıyor, vs... Elimdeki kitabın adı, İstanbul'da Bir Ramazan... Cenab Şahabeddin'in 1920 Ramazan'ında (20 Mayıs - 18 Haziran) yaklaşık bir ay boyunca her gün yayımlanan yazılarının derlenip (Hazırlayan: Abdullah Uçman) kitap olarak basılmış (İletişim Yayınları) hali... 'Vapurda Duyduklarım' diye bir bölüm var işte orada, yaklaşık 100 yıl geçmiş üstünden ama laflar pek de bayatlamamış:

"Bir devrin kazı bazan başka bir devrin kartalı olur."
"İlim ve sanatı gözetmeyen hükümetten hiçbir hayır ummam."
"Bizim memlekette söyleyeni değil, bağıranı dinlerler."
"Şöhret afyon gibidir. Birdenbire çok miktarda alınırsa zehirler!"
"İsteriz ki arı bize daima balını versin ve hiçbir zaman iğnesini göstermesin."
"Başını semâya çarpmaktan korkan ancak cücelerdir."
"Alelekser 'O aralık zihnim meşguldü, aklım başımda değildi' deriz. Demek ki insan aklı başında olmaksızın zihnen meşgul olabiliyor!"
"O latif köşkte o çirkin kız: Şekerleme kutusuna girmiş hamam böceği!"
"Dünyada en ziyade nefret ettiğim mahlûklar sineklerdir: Temiz ve pis her şeye aynı tehâlükle atılırlar."
"Başıma belâ geldi!' deriz, halbuki dikkat etsek anlarız ki belâya ayağımızla kendimiz gitmişizdir."
"Sözümüz er geç özümüze benzer."
"Yek-çeşmlerden ve körlerden ziyade memleketimizde bostana su aksın diye dolap çeviren gözü bağlılara acırım."
"Çalı fasulyesine nisbetle sırık ne ise bize nazaran ümid de odur." Bir de 'Tramvay Muhâvereleri' var, tramvay diyalogları yani, onlar da çok tatlı:
Kadınlar tarafında: - Farkında mısınız, hemşireciğim, şakaklarımız buruşmaya başladı... - Cildimiz ölçümüze göre değil de ondan: Ötesinden berisinden pot yapıyor!
Erkekler tarafında: - Almanya'dan gelmiş... - Nereden gelirse gelsin: Eşek Paris'e gitmekle küheylân olmaz!
Kadınlar tarafında: - Şair... Vallahi şairdir! - Kız, yemin etme, neden bildin? - Aa, benzine baksanıza: Sapsarı, balmumu gibi... Boyuncağızı çöp kadar! - Şairler böyle kupkuru oldukları için galiba kalpleri kav gibi çabucak ateş alıyor. - Onun için beni bir şair istedi de annem dedi ki 'Bizim ev ahşaptır, o kadar çabuk ateş alan damat tehlikeli olur!' - Bâ-husus ki senin göğün de çıralı çamdan bir kafestir! Bir ihtiyar hanım öteden söze karışarak: - Ayy, şimdi 'Yangın var!' diye haykıracağım!
Erkekler tarafında: - O duvardaki levha suluboya mı idi? - Hayır, yağlı... Fakat bu zamanda her şey gibi boyaların da yağı o kadar az ki... Sulu denebilir!
Kadınlar tarafında: - Kız gibi delikanlı: İçkisi yok, eline ömründe iskambil kâğıdı almamış, çapkınlık nedir bilmez; namazında, niyazında... - Anladım efendim, zemzemle yıkanmış Medine hurması! Mübarek günde oruç bozmak için âlâ! Lakin bakalım, bizim kerîme ne diyecek?

BİR KONSER:BU EFSANE YAŞAM BOYU DİNLENİR!
Bir müzik aletini iyi çalan insanlar var. Çoklar. Çok iyi çalanlar var. Onlar da az değiller. Ama bir de çaldığı aletle başka türlü bir ilişki içine girenler, onu canlandıran, şahlandıran, bambaşkalaştıranlar var. Tarifi zor bir duyarlılığı, farklılığı, fazlalığı olanlar. Onlar az işte: Dinleyenlerin zihnine, kalbine, ruhuna işleyenler... Onlardan biri, İstanbul Müzik Festivali'nin bu yılki 44'üncüsünde Yaşam Boyu Başarı Ödülü aldı bu hafta ve nasıl da bir sahne 'yaratığı' olduğunu kanıtladı Aya İrini'yi dolduranlara: Çağımızın efsane piyanistlerinden Murray Perahia. Academy of St Martin in the Fields'la beraber verdikleri konser, avuç içlerini acıtan performanslardandı. Murray Perahia önce Mozart'ın 9 numaralı Piyano Konçertosu'nu coşturdu, sonra da Schuman'ın 2. Senfonisi'nde orkestrayı (ki maşallahı vardı) uçurdu yönetmek suretiyle. Aya İrini'de çoğu konser zevktir zaten ortamdan ötürü ama bu defaki tatmin en üst kattaydı. Bu arada: Konserin niteliği kadar, onu nerede dinlediğiniz de önemli. Akustiğiyle de, atmosferiyle de mekân, bir konseri vezir de eder, rezil de! İKSV'nin hayatımıza kattığı zenginliklerden İstanbul Müzik Festivali 24 Haziran'a kadar sürecek ve kulaklarımızı, ruhlarımızı, mekânlara bakılırsa gözlerimizi de okşayacak. Aya İrini Müzesi, St Antuan Alt Kilisesi, Fransız Sarayı Bahçesi, Almanya Sefareti Tarabya Yazlık Rezidansı, Süreyya Operası, Fenerbahçe Parkı... Mekânlar, konserlerden adeta rol çalıyor!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA