Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Haraketli bir haftadan izlenimler

Duble yollara, trenlere, modernleşen otobüslere, türlü çeşitli yasaklara rağmen bunca kaza, bunca ölü... Nasıl oluyor? Kötü araba kullanmak bizim genlerimizde mi var? Yoksa kimi kötümser gözlemcilerin dediği gibi, tarlasından çıkıp direksiyon başına geçen, bir diğer deyimle trafik olayının gerektirdiği kentleşme eğitimini almadan koca koca arabaların efendisi olmaya sıvananların yarattığı bir dram mı bu? Her neyse... İstanbul'da bayram izlenimlerimi yarına bırakarak, işte benim haftadan seçtiklerim...

AZINLIKLARA GÜZEL BİR JEST

Hükümetin 'azınlık vakıflarının mallarını geri verme' uygulaması son ayların olayıydı. Türkiye gibi dev bir ülke, toplam sayıları artık 100 bine inmiş azınlıklarından özür diledi ve doğru yolu seçti. Böylece, barış içinde birlikte geçirilmiş yüzyıllardan sonra, sadece 20. yüzyıl içinde 1915 tehcirinden mübadeleye, Varlık Vergisi'nden 6-7 Eylül yağmasına, 1964 sürgününden 1974 sonrası baskılarına, çeşitli dönemlerde haksızlık ettiğimiz o farklı inanç sahiplerine, en azından gasp edilmiş mal-mülklerinin geri verilmesi yolu açıldı. Ve ülkemiz uluslararası alanda saygınlık kazandı, eli güçlendi. Alkışlıyorum.

BELGRAD ORMANI

Genellikle çok genç olan magazin yazarlarının da zaman zaman çevre ve korumacılık konularını yazmasına çok seviniyorum. Çünkü onların genç bir okur kitleleri var ve bu konularda gençlerin bilinçlenmesi çok önemli. Böylece Gila Benmayor, Şelale Kadak gibi deneyimli ekonomi veya Cengiz Semercioğlu, Mevlüt Tezel gibi yine deneyimli magazin yazarlarının yanı sıra zaman zaman Radikal'de Ezgi Başaran veya Güven Eken de çok iyi şeylere değiniyor. En son Hürriyet'in Yonca'sı ise Belgrad Ormanları'nın yürüyüş yollarının asfaltlanması girişimlerinden bizi haberdar etti ve olayı kınadı. Yahu her yer bitti de sıra oraya da betonu sokmaya mı geldi? Ne doğa düşmanı, yeşil karşıtı, park görmemiş adamlarsınız siz yetkililer... Dış ülkelerin devasa parklarının hangisinde asfalt yol var? Parkta, hele ormanda asıl güzel olan, Yonca'nın dediği gibi, toprakta yürümektir. Aynı şeyi geçmişte Taksim ve Beşiktaş-Yahya Kemal parklarında da yaptınız. Şimdi, İstanbul'un tek ve son kamuya açık ormanından ellerinizi çekin lütfen...

ELVEDA AMY... VE SON BİR NOT

Biz, yaşını başını almış müzikseverlerin bir kusuru var. Yeni şarkı ve şarkıcılara pek kulak vermiyoruz. Günümüzün hit parade listeleri ilgimizi çekmiyor. Oysa gençken, o listeler bizim için ne heyecan verici metinlerdi!.. Dünya listelerini izlemeye çalışır, bizde de uzun yıllar çıkan müzik dergisi HEY'in ilk kez yaptığı listeleri veya radyocu Engin Arman'ın listelerini sanki soluksuz izlerdik. Şimdiyse, sanırım en çok müzik olayının o çok zengin geçmişine biraz fazlaca gömülmüş olarak, yeniliklere kulak asmıyoruz. Ve elbette hata ediyoruz. Bunu en çok Amy Winehouse'un Back to Black albümünü çok beğenerek dinlerken anladım. Onu sırf gençlere bırakıp dinlememek ne hataymış! Albümün özellikle ilk beş şarkısı harika. Hele o You Know I'm No Good... İyi müziğin, genç yaşlı demeden herkese seslendiği bir kez daha ortaya çıkıyor. Ve bir not. Sesi bana bir başka şarkıcıyı, 1960'ların yine İngiliz şarkıcısı Helen Shapiro'yu hatırlattı. Parçaları, rock temelinde olsa da farklı olabilir. Ama ses tonları ne kadar benziyor! Dinleyip de fark eden oldu mu?

NEMRUD HEYKELLERİ

Toplumda kimi insanlar tutkuyla bağlı oldukları alanlarda gözümüzü açar, ufkumuzu genişletir, bize çok şey öğretir. Galatasaray Lisesi'nde rahmetli tarih hocamız Samih Nafiz Tansu'nun, o tutkulu anlatımıyla bize nasıl tarih zevki verdiğini unutabilir miyim? Ya da çocukluğumda yutarcasına okuduğum Abdullah Ziya Kozanoğlu veya Feridun Fazıl Tülbentçi romanlarını? Servet İskit, Mithat Sertoğlu, Ergun Hiçyılmaz gibi tarihçilerden sonra, günümüzde ve toplum ölçeğinde bunu İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı devam ettiriyorlar. Ve de beklenmedik biçimde, kültür bakanımız Ertuğrul Günay. O tarihçi değil, ama tarih korumacılığı ve arkeoloji konularında hemen her gün bir şeyler söyleyip yapıyor ve bu konuları sürekli gündemde tutuyor. En son Nemrut Dağı'ndaki heykellerin konusunu açtı. Ve ben çok sevindim. Çünkü, özellikle birkaç yıl önce gidip zamanın tahribatını bizzat fark ettikten sonra, bu büyük tarihi mirasın akıbetini merak eder olmuştum. Bence bakan haklı. Eğer bunları modern bilimsel yöntemlerle dağ başında koruyamayacak isek, müzeye kaldıralım. Ama mutlaka bir çözüm bulalım. Bu, Türkiye'nin insanlığa borçlu olduğu ve savsaklanmaması gereken bir görevdir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA