Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Köprü'nün unutulmaz üç simgesi...

Asıl adı B. Ömer Özkan'dı. Boyunun uzunluğundan dolayı 'Uzun Ömer' olarak meşhur oldu. 1922'de, Yunan işgali altındaki Bilecik'in Abbaslık Köyü'nde doğmuştu. Annesiyle babası, Ömer daha iki aylıkken işgalden kurtulmak amacıyla dağlara çıkarlar; savaş sona erince de harap olan köylerine dönerler. Rivayettir ki, yoksulluk içinde yaşarken günlerden bir gün ak sakallı bir ihtiyar kapılarını çalar; Allah rızası için bir parça ekmek istemektedir. Uzun Ömer'in annesi ekmekle birlikte evde bulunan yiyeceklerden de verir. Bunun üzerine ihtiyar, "Allah sizden razı olsun, evinizde kıtlık olmasın, çocuğunuza iyi bakın" diye duada bulunur. Biraz sonra anne, eve girince bütün kapların yiyecekle dolu olduğunu görür. Zamanla bu yiyecekler tükenir, fakat Ömer'in boyu gittikçe uzamaktadır. Boyunun uzunluğu 2.40 metreye ulaşır. Buna bir çare bulmak umuduyla İstanbul'a gelir ve önce Karaköy Postanesi'nin yanındaki küçük bir dükkanda, orası istimlak edilince Galata Köprüsü altında bir küçük büfede milli piyango, o zamanki adıyla 'Tayyare Piyangosu' satmaya başlar. Onu görmek isteyenler mutlaka bir bilet alırlardı. Büfesinin adı 'Uzun Ömer Gişesi'ydi. Ölümünden sonra aynı ad altında bir süre, bir başkası tarafından işletildi. Camekânında da Uzun Ömer'in 65 numara olan dev ayakkabısı dururdu. Sonra bu gişe de ortadan kalktı ve camekandaki o dev adamın yadigarı koskoca ayakkabı da yok olup gitti. Galata Köprüsü'ndeki büfesinde çalışan Uzun Ömer daima mahcup, sıkılgan, mütevazı bir hayat sürmüştü. 1960'da Üsküdar'da öldü ve özel bir tabut yaptırılarak defnedildi. Cem Atabeyoğlu, Bir İstanbul Vardı başlıklı anılar demetinde Galata Köprüsü'nün Uzun Ömer gibi simgesi olan iki simadan söz eder. Bunlardan biri Cüce Simon'dur; öteki ise adını kimsenin bilmediği Voyvo. Cücenin de cücesidir Simon Efendi. Gayet şık giyinir, elinde incecik ve de küçücük bastonuyla dolaşır, piyango bileti satardı. O tarihlerde Tayyare Piyangosu ayda bir kez çekilirdi. Elindeki piyango biletleri bittiği anda Simon Efendi'nin de işi biterdi. Ayın boş geçen günlerinde o biblo misali boyu ve sempatik yüzüyle İstanbul caddelerinde dolaşırdı. Herkese karşı saygılı, sempatik yüzüyle gülümseyen bir insandı. Bu nedenle herkes tarafından çok sevilirdi. Bu yüzden de müşterisi hayli çoktu. Bu arada Simon Efendi, sanıldığı gibi ufak tefek Karamürsel sepeti olmadığını, kendisiyle alay etmeye kalkışan koskoca bir adamı bıçakla yaralayarak kanıtlamıştı. Voyvo'nun da adını kimse bilmezdi. Aslında 'Voyvo' bir alay sözüydü. Galata Köprüsü üzerinde dolaşır, kendisine 'Voyvo!' diye bağırıp kaçanın peşine düşerdi. Koşmaca bazen Eminönü'ne, bazen de Bankalar Caddesi'ne kadar uzardı. Bu koşmaca devam ederken ters istikametten gelen bir başkasının "Voyvo!" diye bağırmasıyla bu kez ters kepçe onun peşine düşerdi. Ömrü sabahtan akşama kadar koşup adam kovalamakla geçerdi. Günde kim bilir kaç kilometre yol koşardı. Bir gün ortadan kayboluverdi. O günü diğer günler izledi. Ve aylar sonra ardından "Öldü demek ki zavallı Voyvocuk..." denilecektir. Eski Galata Köprüsü, bu açıdan İstanbul'un kalbiydi. Bu kalbin atardamarları ise Uzun Ömer, Cüce Simon, Voyvo misali renkli kişiliklerdi. Şimdinin beton yığını İstanbul'unda ne böylesi mekânlar kaldı, ne de kişilikler. İstanbul'u İstanbul yapan da bu tür renkler cümbüşü değil midir?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA