Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BURHANETTİN DURAN

Yabancı savaşçılar ve gözden kaçanlar

Soğuk Savaş'ın bitişini hazırlayan en önemli olayın Sovyetler Birliği'nin 1979'da Afganistan'ı işgali ve ABD'nin cihat eden grupları silahlandırarak verdiği mücadele olduğu söylenir.
Bu mücadele sırasında ABD'nin kendine yakın grupları "ılımlı" diye niteleyerek silahlandırması El-Kaide'nin doğuşunu ve "yabancı savaşçı" olgusunu beraberinde getirdi.
11 Eylül saldırısı ile yabancı savaşçıların küresel hedeflere ve networklere sahip olduğunu gördük. Keşmir'den Bosna'ya, Çeçenistan'dan Irak'a kadar İslam dünyasında çatışmanın var olduğu her yerde gördüğümüz bu yabancı savaşçılar Suriye iç savaşı ile yeni bir evreye girdi.
Hem büyük güçlerin hem de vekalet savaşı yürüten bölgesel güçlerin gündemi haline gelen yabancı savaşçılar IŞİD'ın Irak ve Suriye'de elde ettiği kazanımlarla devlet altı aktör konumuna geldi.
ABD'nin IŞİD'le mücadeleye başlaması ve Charlie Hebdo saldırısı ile birlikte artık konu "yabancı terörist savaşçılar" olarak adlandırılıyor. Dünyanın birçok ülkesinden ve özellikle Avrupa'dan Suriye'ye gelen yabancı savaşçıların küçük hücreler (yalnız kurtlar) olarak ülkelerine geri döndüklerinde ne kadar tehlikeli oldukları artık tüm dünyanın malumu.
Türkiye dahil tüm Avrupa ülkeleri güvenlik ve istihbarat birimlerini birincil gündem olarak bu savaşçıların getirdiği tehlikeye yönlendirdiler. Charlie Hebdo saldırısı bütün dikkatleri Sünni dünya kökenli yabancı savaşçılara odakladı.
Bir hususu netleştirmek gerekli... Yabancı savaşçılar denildiğinde akla sadece El-Kaide, IŞİD, El-Nusra ve benzerlerinin gelmesi yanıltıcı bir algı oluşturmakta.
IŞİD'le mücadeleye odaklanan ve Suriye'de Esad'ın gidişi ile ilgili bir inisiyatif almayan ABD'nin yabancı savaşçılar politikası da yeni sorunlar üretmektedir.
Bu politikanın iki boyutu var. İlki, IŞİD ile savaşan, sahadaki "ılımlı" gruplara destek vermek. Bu yaklaşım Suriye'de bir yandan Sünnileri Nusra ve IŞİD'e itmekte diğer yandan Esed rejiminin elini güçlendirmektedir. İkinci boyutu ise İran'ın seferber ettiği Şii milislerin yarattığı tehlikeyi göz ardı etmek.
IŞİD ile savaşan aktörleri yanında görmek isteyen ve bu sebeple İran ile de örtük bir uzlaşma içinde olan Obama yönetimi, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki Şii milislerin de bir tür yabancı savaşçı kategorisinde olduğunu görmezden gelmektedir.
Bu grupların arkasında Ortadoğu'nun dört bir köşesinde vekalet savaşı yürüten İran devletinin olması bu grupları daha kontrollü ve öngörülebilir yapmaktadır. Bu yüzden yabancı savaşçı terörü Sünni yabancı savaşçı terörü şeklinde anlaşılmaktadır. Ancak bu Şii milislerin IŞİD'den boşaltılacak bölgelerde uygulayacağı terör ve ayrımcılık gündeme alınmamaktadır. Daha da önemlisi, Sünnilerin şiddete daha meyilli ve sert bir İslam anlayışına sahip olduğu algısı güçlendirilmektedir.
Bu yeni bir olgu da değil. 11 Eylül'den sonra Sünni dünyada dini otoritenin parçalanmışlığı bağlamında sıklıkla konuşuldu. Nerede şiddetin uygulanabileceği içtihadını yapma otoritesini kendilerinde gören yabancı savaşçıların en büyük kötülüğü Müslüman topluma yaptığı şüphe götürmez. Bununla birlikte, ABD'nin Suriye ve IŞİD politikasının zaafları ve Şii dünyadaki yabancı savaşçı olgusunu ihmali bölgede yeni sorunların habercisi.
Bundan daha yoğun mezhep çatışmasını ve yeni vekalet savaşlarını kastediyorum. Velhasıl, uzun vadeli ve entegre bir yabancı savaşçılar politikasına ihtiyacımız var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA