Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERHAN AFYONCU

Sigara 400 yıl önce başımıza bela oldu

Dünyada ve ülkemizde son yıllarda "dumansız hava sahaları" oluşturmak için sigara tüketimine sınırlar ve yasaklar getiriliyor. Devletler ve kurumlar sigarayı bıraktırma kampanyaları düzenliyor. Bu kötü alışkanlığımız tam dört asır önce başlamıştı. Amerika kıtasından dünyaya yayılan tütün 1570'lerde Osmanlı coğrafyasına girdi. İlk üretim ise 1583'te Milas'ta yapıldı

Son yıllarda insan sağlığına zararlı sigarayı hükümetimiz kamuya açık yerlerde yasaklayarak Türk milletinin geleceği açısından son derece önemli bir iş yaptı. En kötü alışkanlıklarımızdan biri olan sigara içmek, cumhurbaşkanımızın sigarayı bıraktırma yönündeki gayretleriyle azalmaya başladı. İnşallah milletimiz dört asırdan beri devam eden bu kötü alışkanlığından kurtulur.

AMERİKA'DAN TÜRKİYE'YE

Kolomb, 1492'de Amerika kıtasına ayak bastıktan sonra keşif için Küba'nın iç kısımlarına gönderdiği mürettebatı ilk defa tütün içen insanlarla karşılaşmıştı. Amerika kıtasının keşfinden sonra tütün birçok yeni ürünle birlikte yeni dünyadan eski dünyaya yayıldı. 17'nci yüzyılın başlarından itibaren hem Amerika kıtasındaki kolonilerde hem de Avrupa'da tütün ekimi yaygınlaştı. Tütün kısa sürede önemli bir ticari mal haline gelip, devletlerin en önemli gelir kaynaklarından biri oldu. Portekiz'den başlayarak birçok devlet tütünü bir devlet tekeli haline getirdi. Tütün, 1570'lerde Osmanlı coğrafyasına girdi. Tütünün Osmanlı İmparatorluğu'ndaki durumu Fehmi Yılmaz'ın doktora teziyle aydınlatılmıştır. Yılmaz'ın "Osmanlı İmparatorluğu'nda Tütün: Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Tahlili (1600-1833)" isimli tezinden tütünün ülkemizdeki macerasını naklediyoruz. Tütün, Türkiye'de ilk defa Milas'ta 1583'te üretildi. 1598'den sonra İngiliz, Fransız ve Hollandalı tüccarlar tütünü başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun büyük şehirlere getirmeye başlamalarıyla birlikte tütün ticareti ve tütün tüketimi yayıldı. Bu gelişme üzerine tütünle ilgili tartışmalar başladı. Tütün, Sultan Birinci Ahmed döneminde, 1609'da yasaklandı. Tütün ekiminde tütün böceklenmesin diye mumun kullanılması yüzünden mum fiyatları iki misline çıkınca 1614'te tütün içilmesi ve ekilmesinin yasaklandığına dair tekrar bir ferman neşredildi. Yasaklar Dördüncü Murad zamanında sıkı şekilde uygulandı. Tütün ekme ve içme yasağı bazı aksamalarla 1649'a kadar sürdü. Şeyhülislam Bahâî Efendi'nin 1649'da tütünün mubah olduğuna dair fetva vermesinin ardından yasak resmen kalkmasa da uygulanmaz oldu.

TÜTÜNÜN YAYGINLAŞMASI

Yasağın kalkmasıyla birlikte 17'nci yüzyılın ortalarından itibaren Makedonya, Marmara ve Ege bölgeleri ile Halep ve Lazkiye'de tütün ekimi yoğun olarak yapıldı. 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında imparatorluğun yüzde 38'inde, 150 bin çiftçi 1 milyon dönümde tütün tarımı yapıyordu. Selanik, Yenice-i Karasu, İzmir, Lazkiye, Halep, Şam, İskenderiye, Kahire ve Samsun gibi şehirler tütün ticaretinde öne çıktı. Tütün esnafı 18'inci yüzyılın ilk çeyreğinde lonca teşkilatı içinde örgütlendiler. Tütün 1688'de gümrük vergisine tabi tutuldu. Tütün tarımından da vergi alınmaya başladı. Tütün zamanla o kadar önemli bir ürün hâline gelmişti ki imparatorluk yönetimi 1861'de ithal edilen maddelerin gümrüklerini yüzde 5'ten yüzde 8'e çıkartırken, ham tütünün ithalini yerli üretimi ve ticareti korumak amacıyla tamamen yasakladı. Mamul tütün ürünlerini de o zamana kadar hiç görülmemiş bir şekilde yüzde 70-75 oranında vergilendirdi

TÜTÜN ALEYHİNE KONUŞMAK SUÇ OLDU

Fehmi Yılmaz'ın tespitlerine göre 18'inci yüzyıldan itibaren tütün gelirlerinin hazinenin önemli gelir kaynakları içinde yerini alması ve esham sisteminin ilk defa tütün mukataalarında uygulanışı, bu sektörü diğerlerine göre daha önemli ve ayrıcalıklı hale getirdi. 18'inci yüzyıl başında tütünden alınan vergi bütçenin yüzde 1'i civarındayken, bu oran 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında yüzde 5'ine ulaşmıştı. Bu yüzden 17'nci yüzyılda tütün lehinde risale yazan bir kişi devlet nazarında tehlike arzederken, 19'uncu yüzyılda tütün aleyhinde bir risale yazan, devlet nazarında tehlikeli kabul edilerek, Afyon kalesine hapse gönderilmişti.

AVRUPA'DA TÜTÜN YASAKLARI
Tütün, Amerika'dan Avrupa'ya geldiğinde başlangıçta kutsal bir bitki ve şifa kaynağı olarak görüldü. 16. yüzyılın sonlarına kadar pahalı olduğu için dar bir çevrede kaldı. Daha sonra tütün bir taraftan Avrupa'da hızla yayılırken, bir taraftan da aleyhine kitaplar yazılmaya ve yasaklanmaya başlandı. 1602'de tütün aleyhine "Baca süpürücülerinin İşi / Tütün dostlarına bir ihtar" başlıklı küçük bir kitapçık neşredildi. Bu kitapta "Hind tütünüyle zehirlenmektense İngiliz kenevir ipiyle boğulmak daha iyidir" deniyordu. 1604'te İngiliz Kralı I. James tütün aleyhine kaleme aldığı yazısında "Milletler arasında, bizde yerleşmiş olan çok tütün içmek âdetinden başka ahlakı bozan bir şey yoktur... Tütünsüzlüğe tahammül edemeyen insanlarla harpte ne yapılabilir" diyordu. 17'nci yüzyılın başlarında tütünden yangın çıkması sebebiyle İngiltere, Danimarka, Rusya gibi birçok ülkede tütün yasaklandı. Tütün bazı ülkelerde sadece eczacılar tarafından satıldı. Papa VIII. Urbanus, 1642'de tütün içilmesi aleyhine bir emir yayımladı. Bu yasakta kilise görevlilerinin tütün bağımlısı olup, dini vazifelerini tütün yüzünden aksatmalarının rolü vardı. Fakat bütün yasaklara ve cezalara rağmen tütün tüketimi devam etti. Papanın yasağı ise 1750'de kaldırıldı.



SİGARA İÇMEK
Tütün başlangıçta çubuk ve pipolarla içiliyor veya enfiye olarak çekiliyordu. Tütünü çiğneyerek kullananlar da vardı. Daha sonra tütün yapraklarına ve ince kâğıtlara sarılarak bugünkü sigara ortaya çıktı. 19'uncu yüzyılın ortalarında sigara fabrikaları kuruldu. İşin en ilginç tarafı değişik dünya dillerinde sigara "çekmek" veya "dumanmak" kelimeleriyle kullanılırken bizim dilimizde "içmek" kelimesiyle kullanıldı.

DUMANDAN GÖZ GÖZÜ GÖRMEZ OLDU
Önemli Osmanlı tarihçilerinden Peçuylu İbrahim, tarihinde tütünün Türkiye'de yayılmasını "İnsanlar arasında o kadar rağbet gördü ki, ayak takımından bazı insanların tütünü çok içmelerinden hâsıl olan duman yüzünden kahvehanelerde insanların birbirini görmesi güçleşirdi. Sokaklarda ve pazarlarda insanların lüle ellerinden düşmez olup birbirinin yüzüne gözüne puf puf ederek sokakları ve mahalleleri kokuttular ve tütün üzerine şiirler yazarak münasebetsiz bir halde okuttular. Bu yüzden birçok münakaşalar oldu. Bunun kötü kokusu hemen her içenin sakalını, bıyığını, sarığını ve hatta iç çamaşırlarını ve evinin içini kokuttuğu gibi, halı keçe gibi evlere serilenleri de yer yer yaktığı, külü ve kömürü ile her tarafı kirlettiği, uyuduktan sonra dimağa çıkan kötü kokusu ve bunlar kâfi değilmiş gibi daima kullanmanın neticesi olarak çalışmaktan ve elleri is görmekten geri kaldılar" şeklinde anlatır.



DÖRDÜNCÜ MURAD'IN YASAKLARI
1633'te meydana gelen büyük İstanbul yangını, şehrin önemli bir kısmını yok etmişti. Bu hadise üzerine kahvehanelerde hoşnutsuzluk dile getirilmeye başlandı. Dördüncü Murad otoritesini daha yeni kuruyordu. Yangının sebebi kahvehanelerde tütün içilmesi olarak görüldü. Bu durum karşısında padişah bir ferman yayımlayarak, kahve ve tütün içilmesini yasakladı. Kahvehaneleri kapattı. Bir yıl sonra meyhaneler de kapatıldı ve içki yasağı başladı. Bu yasaklara uyulup uyulmadığı bizzat Dördüncü Murad tarafından sıkı ve sert bir şekilde denetlendi. Onun hükümdarlığı müddetince de bu yasaklar uygulandı. Kahve ve meyhanelerin kapatılmasının asıl sebebi buraların muhalefet odağı olup, devlet yönetiminin eleştirilmesiydi.



ERHAN AFYONCU

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA