Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Libya örneği ve demokratikleşme...

Libya'da Kaddafi rejimi çöktü. Şimdi ne olacak? Kaddafi'nin nerede olduğu hâlâ belli değil ancak bunun çok önemli olduğunu da kimse düşünmüyor, rejim ve onun tüm dayanakları çöktükten sonra, düşmüş bir diktatörün yapabileceği fazla bir şey kalmıyor. Bunun örneklerini çok gördük.
Libya, medyada kimi zaman dile getirildiğinin aksine, devasa petrol gelirini çok kötü biçimde çarçur etmiş bir ülke... Petrol zengini diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, altyapısı çok fakir, yaşam seviyesi çok düşük, dünyaya kapalı bir ülke görünümü veriyor. Meczup bir liderin küçük bir ülkeyi dünya politikasına sokma çabaları, silah alımları, çeşitli ülkelerdeki isyan ve tedhiş hareketlerine silah ve para yardımı yapması, hem dünyada Libya'yı uluslararası düzeyde tecrit etti, hem de çok az nüfusa sahip bu ülkenin halkına verebileceği refah ve istikrarlı yaşam imkânları tamamen yok edildi.
Libya'nın önünde yeni bir yol açılmış bulunuyor. Uluslararası düzeyde yapılan girişimler, BM çerçevesinde oluşturulan koalisyon, NATO'nun desteği Libya'da bir kan gölü oluşmasını engelledi ve Libya halkını çok daha büyük bir katliamdan korudu. Bu girişim, Fransa başta olmak üzere bir dizi AB ülkesinin ve ABD'nin uzun yıllardır ilk kez başarı hanesine yazılacak bir tavır olarak değerini koruyor. Fransa, Başkan Sarkozy'nin yaptığı riskli girişimin meyvelerini toplayacağını düşünerek son derece mutlu. Petrol anlaşmaları, yeniden imar çalışmaları şimdiden herkesin gündeminde önemli bir yer aldı.

Libya'nın asıl sorunu
Ancak asıl sorun Libya'nın kimler tarafından yeniden inşa edileceği değil, Libya'da yeni bir rejimin, demokratik ve katılımcı bir işleyişin nasıl oluşturulacağı noktasında düğümleniyor. Zaten kırk iki yıldır Muammer Kaddafi tarafından oluşturulan garip sistem, bir "tek adam" ve ailesinin istibdadı dışında bir şey değildi. Libya Kralı İdris döneminden kalan idari altyapı, Kaddafi darbesinden sonra tümüyle yok edildi. Kaddafi, biraz "Sovyetler" yapısından esinlenen "Cemahiriye" sistemini kurdu, yani mahalle komiteleri tarafından yönlendirilecek tümüyle ademi merkeziyetçi, neredeyse doğrudan demokrasi olarak adlandırılabilecek bir sistem hedeflendi.
En başından itibaren bu sistem, Kaddafi'ye koşulsuz bağlı komiteler haline getirildi ve rejimin tepeden inmeci profiline uygun biçimde işlevsiz hale getirildi. Bu komiteler kâğıt üzerinde iktidara sahip oldukları için, klasik kamu idaresi örgütlenmesi de ortadan kaldırıldı. Bir anlamda Libya, tümüyle Kaddafi ve onun klanının mülkiyetinde, kabile dengeleri üstünde yükselen totaliter bir rejim haline geldi.
Bugün yeni Libya yönetiminin en önemli sorunu, yabancı bankalarda bulunan ve önemli miktarı Kaddafi'nin şahsi hesabı olan ulusal serveti geri alabilmek... Libya, kamu mülkiyeti diye bir kavramın yok edilmiş olduğu bir yer... Hâlâ Kaddafi'ye "vatanı için çalıştı" diyen kalemlerin bu korkunç soygunu nasıl görmediklerine de şaşırmamak mümkün değil. Halk tarafından seçilmeyen, iktidarının seçim yoluyla değiştirilemediği bir sistemin "yurtsever" bir öze sahip olduğunu düşünebilmek günümüzde kabul edilebilecek bir yaklaşım değil...

Reform süreci de küreselleşiyor
Libya'daki yeni rejim, henüz ciddi bir reform sürecine giremedi çünkü daha ülkenin tümünde hâkimiyetini tesis etmiş değil. Ancak Paris'te gerçekleşen konferansta görüldüğü gibi şimdiden yeni rejim anlaşmalar yapmaya başladı. Petrol ve gaz gelirinin ilk dönemlerde çok ciddi bir destek olacağı muhakkak. Ne var ki sonrasında Libya, nasıl bir devlet yapısı oluşturması gerektiğini düşündüğünde, nereye bakacak? Mısır ya da Tunus'u model alarak başarılı olması çok mümkün olmayabilir.
Türkiye, Arap Baharı sürecinde çok ciddi bir rol model olabildi, gerek demokratik yapısı, gerek toplumsal dönüşüm gücü, gerek ekonomik performansıyla çok ciddi bir moral ağırlığa sahip olabildi. Devlet yapısı itibarıyla Türkiye'nin kendi reformunu tamamlaması, daha katılımcı, daha ademi merkeziyetçi, ortak aklı ve şeffaflığı kamu yönetimine taşıyan bir rejim haline gelmesi, sadece bizim açımızdan değil, değişen dünya ve kendilerine demokratik bir gelecek arayan ülkeler için de çok önemli. Yeni bir anayasa tartışmalarının ve çalışmalarının başlayacağı bu dönemde, gelişmelere bir de bu pencereden bakmakta yarar bulunuyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA