Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Dünya ekonomisi, AB'ye bağlı...

Avrupa Birliği'nin Euro bunalımı, artık kamuoyunu yıldıracak hale geldi. Son olarak büyük düşünür Jürgen Habermas'ın da aralarında bulunduğu üç önemli kanaat önderi, manifesto niteliğinde bir makale yayınlayarak AB için yapısal adımlar atılmasının gerekliliğini ortaya koydular.
Aslında Euro krizini aşmak için neler yapılması gerektiği konusunda bir görüş birliği oluştu. Federal bir enstrüman olan tek para biriminin, on yedi ayrı hükümetin değişik maliye politikasıyla yönetilmeye kalkılması sonunda, ciddi bir yapısal krize girilmesi kaçınılmazdı. Bu krize de girildi. Yapısal bir krizden yapısal reformlarla çıkılacağı da belli oldu.
Şimdilik AB, finansal paketler aracılığıyla kısa vadeli istikrar stratejileri uygulanmakla yetiniyor. Piyasaların sakinleşmesiyle serbest pazar mekanizmalarının harekete geçeceği ve orta vadede işlerin düzelme yoluna gireceği olarak tanımlanabilecek yaklaşım, başından beri Angela Merkel tarafından savunuldu.
Bu yaklaşım, 1929 krizi sonrası ABD Başkanı Herbert Hoover'in politikasına çok benziyor. Hatırlanacağı gibi bu politika krizi aşmakta tümüyle yetersiz kalmış, Başkan Hoover Amerikan siyaset tarihine "Mr. Do Nothing" (Sayın Hiçbirşeyedokunma) lakabıyla geçmişti. Yerine seçilen Franklin D. Roosevelt ise New Deal (yeni hedefler) politikasını ve tarihteki ilk Keynesçi uygulamaları devreye sokmuş, kamu harcamalarıyla büyüme ve istihdam sağlama olarak özetlenebilecek bu politika ciddi başarı sağlamıştı. Paul Krugman'dan Brad DeLong'a kadar ABD'nin tüm parlak iktisatçı beyinlerinin de, Euro krizi başladığından bu yana AB yetkililerine yaptıkları tüm çağrılar, piyasanın kendi kendine düzelmeyeceği konusunda uyarılardan oluşuyor.
Krizin başlangıcından bu yana AB'nin asıl sorunu, bir "teşhis yanlışlığı"... Kriz, ABD ve Japonya ile karşılaştırıldığında bir borç krizi değil, AB bu üç ekonomik kutbun en düşük borçlanma oranına sahip... Ancak siyasi üstyapı değiştirilmezse, piyasalardaki güvensizlik ve belirsizlik ortamının yatışması da mümkün değil. Bu sistemik değişikliği hiç değilse bir "yol haritası" haline getirmek bile, AB'nin önünü açabilecek bir girişim gibi duruyor.
Eğer AB ve Euro bölgesi hükümetleri bu değişiklikte gecikirlerse (şu aşamada yeterince gecikmiş bulunuyorlar), dünya ekonomisinde büyüme sorunu sürecek ve bir noktada diğer gelişmiş ülkelerin de çok ciddi zararına olacak. ABD ekonomisi de bu istikrarsızlıktan etkileniyor. Başkan Obama'nın seçimi kazanması için, göreceli de olsa ekonominin düzelme sinyalleri vermesi gerekiyor. ABD, Avrupa'nın aksine ciddi yapısal değişiklikler yaptı, bunların en başında sosyal güvenlik sistemi reformu geliyor.
Obama yönetiminin bu değişiklikleri konsolide edebilmesi için kasımda yeniden iktidara gelmesi lazım. AB hükümetleri kararsızlıklarını sürdürürlerse, bu seçimde "içe kapanmacı" siyasetin en önde gelen temsilcilerinden biri olan Mitt Romney tepki oyları sayesinde kazanabilir. Dünyanın şu anda en istemeyeceği gelişme, 1929 krizi sonrası gibi ülkelerin içlerine kapanacakları bir siyasetin ortaya çıkması olacak.Türkiye, bu gelişmelerde nerede duruyor? AB ekonomilerinden olumlu olarak ayrıldığı çok sağlam bir kamu maliyesi var, dolayısıyla bütçe politikasını devreye sokarak büyümeyi desteklemek gibi henüz kullanmadığı bir enstrümanı elinde tutuyor. İhracat çeşitlemesi sayesinde AB'ye yapılan ihracat ciddi biçimde azalmasına rağmen, Türkiye'nin performansı önemli ölçüde başarısını sürdürüyor. Gıda fiyatları patlaması sonucu, dünyada tarım üretimi son altmış beş yıldır olmadığı kadar önem kazandı. Türkiye'nin tarım üretimi kapasitesi son derece önemli bir avantaj haline geldi.
Diğer yandan Türkiye, AB Tek Pazarı'nı tüm Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya'ya bağlayan benzersiz bir "dişli" görevi yapıyor. Bu sadece pazarla ilgili bir işlev de değil, Türkiye'nin AB'nin normlarına siyasi ve demokratik anlamda hem kendisi için, hem de komşuları için ihtiyacı var.
ABD de, Japonya da, yükselen pazarlar da, Türkiye de, AB'den gerçek bir birlik gibi hareket etmesini, kurucu değerlerine sahip çıkmasını bekliyorlar. Bu geçici bir para krizi sorunu değil, önemli bir dönüşümün olmazsa olmaz koşulu...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA