Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Sorunlu coğrafyada Türkiye

Güneydoğu'da terör çok ciddi boyutlara vardı. Suriye'deki savaş, Irak'taki siyasal istikrarsızlık, İran'ın giderek bir "haydut devlet" (rogue state) siyasetini açıkça uygulaması, mutlaka Türkiye'deki istikrarsızlığa katkıda bulunuyor, terörün artmasına neden oluyor.
Ne var ki, Türkiye'de, ne devlet, ne de toplumun yapısı, güney ve güney doğu komşularınınkine benzemiyor. Suriye, İran ve Irak gibi ülkelerin hiçbirinde, Türkiye'de var olan halk kitlelerinin kendilerini demokratik yoldan ifade edebilme sistemleri bulunmuyor. Özellikle İran için, arada sırada öne sürülen "Batı demokrasisi olmayan demokratik işleyiş" propagandası, tam anlamıyla iflas etti... İran, gayet klasik, hatta "Batılı" anlamda bir totaliter rejim... İran halkı, bu rejime karşı 1979 yılından beri defalarca ayaklanmaya kalktı. En son iki yıl önce neredeyse rejim devriliyordu, yeşil devrim aracılığıyla muhalefet iktidarı ele geçirmeye çok yaklaştı. Ancak devrim muhafızlarından ve halk milisi adı verilen, Nazi rejimini örgütlenmesini andıran tedhiş kıtalarından alınan destekle İran rejimi ayakta kalabildi.
Suriye'deki halk ayaklanması, Arap devriminin ve dönüşümünün uzun zamandır beklenen bir uzantısı... Suriye ile Türkiye'yi benzer rejimler zannetmek, Türkiye'de de Kürt nüfusun benzeri bir ayaklanmaya kalkışacağı varsayımının ortaya atılmasına sebep oldu. Bu varsayım, PKK tarafından benimsendi, Şemdinli baskını bu varsayım üzerine kuruldu.
Eğer Şemdinli'de sivil halkın ve evlerin içine sızacak olan PKK militanları, bir silahlı çatışma başlatabilselerdi dahi, bu gene bir halk ayaklanmasına dönüşmezdi. Ne var ki, Batı medyasında ve kamuoyunda, PKK bunun bir halk ayaklanması olduğuna inandırmaya çalışacaktı. Bu strateji, alınan istihbarat sayesinde çökertildi. O andan itibaren topyekûn bir terör taarruzu başladı. İran, böylesi durumlarda son derece diplomatik davranırken, birden bire bayrak açıp Türkiye'yi tehdit etmeye, açıkça hasmane bir üslup kullanmaya başladı.

Üç temel saptama
Geldiğimiz noktada üç temel saptama yapmakta yarar var: Birincisi, Suriye'deki iç savaş, Suriye kadar İran'ın da var olma mücadelesi haline geldi. İran rejimi, bu konuda her şeyi göze alabilecek durumda, göze de alabiliyor. ABD, gelişmelerin farkında ve Türkiye'nin duruşunu destekliyor. İlk defa, AB ülkeleri de Fransa başta olmak üzere gelişmeleri doğru anlamaya başladılar. Türkiye'nin bölgedeki istikrar üreten rolü iyice belirginleşti ve benimsendi.
İkinci nokta, Kürt sorunu: PKK'nın başlattığı son terör dalgası, kamuoyunda çok ciddi bir ayrışma yarattı. Leyla Zana'nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı Kürt sorununu çözebilecek kişi olarak niteleyen demeciyle somutlaşan bir yol ayırımı açıkça ortaya çıktı. Türkiye'deki devlet yapısı, demokratik biçimde reforme edilerek bir çözüme varılabilir. Terör daha çok can alabilir ama iyice izole olmaktan, Kürt kimliğini benimsemiş kitleler nezdinde bile yalnızlaşmaktan kurtulamayacaktır.
Üçüncü ve en önemli saptama, bu üslup, bu gerginlik ve bu kutuplaşma geleneği ile Türkiye'nin iç siyasetinin kalıcı ve uzun vadeli çözüm üretmesi çok zor görünüyor. Kamuoyunda barışın tesis edilmesi konusunda çok ciddi bir görüş birliği var, oysa siyasi istişare eksikliği bu uzlaşmanın siyaset üstyapısına yansımasını çoğu zaman engelliyor.
Hükümeti, Başbakanı, diğer bakanları daimi bir tenkit bombardımanına tutmak, siyaset yapmak değildir. Türkiye'de hükümetlerin demokratik meşruiyeti vardır. Bu gerçeği muhalefetin de demokrasimizin temel ilkesi olarak algılaması, bizi evrensel demokrasi ilkelerine sandığımızdan çok daha hızlı biçimde yaklaştıracaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA