Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

İktidar değil demokrasi mücadelesi

Başbakan Erdoğan, Japonya, Malezya ve Singapur'u kapsayacak bir Uzakdoğu ziyaretine başladı. Akabinde Brüksel'de AB ile en üst düzeyde görüşmeler gerçekleşecek, sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Türkiye'yi ziyaret edecek. Bu ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, Türkiye'nin sekiz aydır içine girdiği siyasi çalkantıların bizi diğer demokrasilerden ayırdığını ve uluslararası düzeydeki ağırlığımızı ciddi biçimde olumsuz etkilediğini söyleyebilir miyiz?
Her şeyden önce, "konjonktürel" olanla, sistemden kaynaklanan ve düzeltilemeyecek olan hususların ayrılması önem taşıyor. Bugün Almanya'da yüzlerle, binlerle kişi polisle neden olduğu anlaşılamayan biçimde sokak savaşı veriyor. Aynı hadise, İngiltere'de de, Fransa'da da gerçekleşti. Bu üç ülke, demokratik işleyişleri konusunda ciddi bir eksiklik olmasa da, birdenbire patlayan sokak hareketleri karşısında hem çaresiz kaldılar, hem de neden bu gelişmeler olduğunu anlayamadılar.
Yolsuzluk konusunda, dünyada muhtemelen en şeffaf yönetimlerden birini gerçekleştirmiş olan ABD, yargı bağımsızlığını en üst noktaya çıkarmış olmasına rağmen, yolsuzlukların sıklıkla rastlanabildiği ve bunun medyaya yansıdığı bir ülke. Ancak yolsuzluklar soruşturuluyor ve kovuşturuluyor. Medyada serbestçe tartışılabiliyor. Medya ve yargı, bağımsızlıklarını muhafaza edebiliyorlar. Bunların yapılabilmesi, sistemin "demokratik" olmasından kaynaklanıyor.
Benzer biçimde, Fransa, Almanya ve İngiltere'de yaşanan yolsuzluklar, sosyal patlamalar ve kendi tarihiyle yüzleşmede yaşanan sorunlar, demokratik bir rejimin olmadığı anlamına kesinlikle gelmiyor. Çünkü sadece demokrasilerde bu tür yolsuzlukların sorgulandığı, kovuşturulduğu ve medyada takip edilebildiği bir sistem var. Demokrasi, ideal olmasa da, Winston Churchill'in tabiriyle "ancak bütün diğer sistemler bir tarafa bırakılırsa en kötü rejim."
Türkiye, yaşamış olduğu ve zor geçen sekiz aylık dönemde, demokrasisinden ödün vermediği gibi, gerçek bir toplumsal barışı oluşturmak için yaşamsal adımlar attı. Kürt sorunu, AB ile ilişkilerin canlandırılması, tutuklu milletvekilleri olgusunun halledilmesi gibi aşamalar sağlandı. Son olarak, olağanüstü yetkilerle donatılmış mahkemelerin dava dosyalarının normal yargı sistemine devredilmesi konusunda önemli bir noktaya gelindi.
Yaşanan son gelişmeler, bir demokratik işleyiş eksikliğinden değil, konjonktürel olayların, yolsuzlukların bahane edilerek, anti- demokratik bir iktidar mücadelesi için kullanılmasından doğdu. Başbakan'ın tabiriyle bir siyasi komplo göğüslendi. Bunu demokratik çerçevede yapılmış bir iktidar mücadelesi gibi görmek mümkün olmadığı gibi, dış ülkeleri, özellikle de müttefik ülkeleri bir bütün olarak ele alıp toptan hasım görmek aynı derecede yanlışa götürür.
Muhakkak ki, yabancı ülkelerde Türkiye'deki iktidarın sallanmasını ve yıpranmasını isteyen güçler var ve bunlar, sosyal ve siyasi çalkantıları fırsat bilerek sorunları derinleştirmeye çalışıyorlar. Bunlar, çıkar grupları olarak önemli hasar da verebilirler. Bununla birlikte, demokratik meşruiyeti olan yönetimler ve diğer güçler de, doğal olarak demokratik iktidarın yanındalar... Türkiye'nin gelişiminin sürmesi, kazanımlarının sağlama alınması için verilen bu mücadelede, demokratik meşruiyeti olan hükümetin desteklenmesi, bir siyasi seçenek değil, bir rejim tercihidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA