Gittiği her ülkede skandallar yaratan, başı sürekli polisle derde giren Kanadalı genç şarkıcı Justin Bieber, alkollü otomobil kullanırken yakalanıp bir de üzerine uçakta hostes ve pilotu taciz edince ABD'de istenmeyen adam ilan edildi.
Amerikalılar, Justin'in ülke dışına çıkartılması için imza toplamaya başladılar. (İmza sayısı şimdiden 200 bine ulaşmış)
ABD gibi 'özgürlükler ülkesi' olarak bilinen bir coğrafyada 18 yaşındaki genç bir şarkıcı 'toplum düzenini bozmak ve kötü örnek olmak' ile suçlanıp 'istenmeyen adam' ilan ediliyorsa, bunu sadece 'bir ergenin şımarıklıkları' olarak geçiştirmek olmaz.
Justin, konser vermek için Türkiye'ye geldiğinde gördüklerime inanamamıştım.
9-10 yaşındaki kızlar; ona dokunabilmek, seslerini duyurabilmek için adeta histeri krizine girip gözyaşları içinde kendilerini yerden yere atıyorlardı. Havaalanında dört saat bekleyip daha sonra Justin arka kapıdan çıkartılınca büyük hüsran yaşayan 12 yaşındaki kızın salya sümük söyledikleri aklımdan çıkmıyor: "Bunu bize nasıl yaparlar? Ona bir 'Hi' bile diyemedim..."
İngilizce'de 'Hi' (Hay) 'Merhaba' ya da 'Selam' anlamında. Kızımız 'Hi' diyememiş... Hay bin kunduz! (Bu da çocukken dilimizi eşek arısı gibi sokan Zagor'dan)
Biliyorum, Blieber kardeşlerim şimdi beni topa tutacak. Ağza alınmayacak sözlerle bezeli mesajlar gönderecekler. Tıpkı Justin'i eleştiren diğerlerine yaptıkları gibi.
Ama bu köşenin yazarının her daim özgürlüklerden yana tavır koyduğunu unutmasınlar. Derdim, gençlerin sevdikleri bir genç sanatçıyı kötülemek değil. Zaten onun sanatına da saygım var. Daha 15 yaşındayken tüm dünyayı peşine takmak, öyle küçümsenecek bir başarı değil.
Ama belli ki Justin sevgisi -haşa- bir 'tapınma' düzeyine erişmiş. Özel hayatı bu kadar kural tanımaz birinin gençlere 'rol model' olmasındaki tehlikenin altını çizmek istiyorum sadece.
60'larda da asi yıldızlar vardı. James Dean, Marlon Brando filan gibi... Yarın da olacak. Ama görünen o ki, Justin Bieber'ı içine düştüğü bunalımdan kurtarıp ıslah edemezsek, koca bir nesli de onunla birlikte kaybedeceğiz...