En klasik ve en etkileyici drama malzemesidir: Ağlayan palyaço... Komik makyajın gizlediği hüzünlü gözlerin ironisi, sanat dünyasında sık kullanılmaktan artık aşınmış gibidir.
Bir de klasik hikaye vardır. Adam, psikiyatra gider ve "Kendimi çok mutsuz hissediyorum" der.
Psikiyatr, "Kasabaya yeni bir palyaço gelmiş. İnsanlar gülmekten yerlere yatıyor. Gidip izlemeyi denesene" der.
Adam, başı önde yanıt verir: "O palyaço benim..."
Bültendeki haberi izlerken aklıma kasabadaki o palyaço geldi. Kadın 38 yaşında olmasına rağmen babaanne olmuştu. Oğlu, torununa ciğerinin bir bölümünü bağışladığı için çalışamıyordu. Her ikisine de babaanne Gülten Türkmen bakmak zorundaydı. Gündelikçilik yaptı, bulaşık yıkadı, ilaç paralarına yetişemedi. Sonra palyaço olmaya karar verdi. Yüzünü boyadı, rengarenk kıyafetler giydi, çocukları eğlendirip fazladan üç-beş kuruş kazanmaya çalışıyordu.
Gözyaşları içinde anlattı hikayesini babaanne: "Günde 30 lira kazanıyorum. 25 lira torunumun bez parası. Kasaptan 5 liralık kıyma almak istiyorum torunuma. Kasap, '5 lira için makineyi açamam' diyor."
Ağlayan palyaço...
Sadece bir tragedya figürü değil...