Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Affederek yücelmek

Anlamına gönülden inandığım ve bu köşede sık sık tekrarladığım bir söz var: "İnsan affettikçe yücelir, yüceldikçe affeder..."
Şimdi affetme zamanıdır.
Her türlü ihtirastan, kinden, nefret ve intikam duygusundan arınarak affetmek... Belli ki eski hesapların peşine düşmekle, közlenmeye yüz tutmuş ateşlerin altını eşelemekle bu bataktan asla çıkamayacağız. Çünkü her intikam, bir başkasının vesilesi oluyor. Kanı, kanla yıkamak mümkün olmuyor.

BÜYÜK ACIYA RAĞMEN
Önceki hafta iki ayrı dizide iki 'affetme' olayı vardı. Üç Arkadaş dizisinde görme engelli kız, ameliyat parasını emanet ettiği yakınının şeytana uyması yüzünden yeniden görme şansını yitirmişti. Adamı buldular, hesaba çektiler.
Kız, kendini karanlığa mahkum eden adamı affetti. Çünkü o adam da evde yatalak annesine bakmak için şeytana uymuştu. Parayı kumarda ikiye katlayacağını, hem kızın parasını iade edeceğini, hem de annesine bakabileceğini ummuştu. Kız, adamın yanından ayrılırken "Ben seni affettim; huzurluyum. Ama sen bu yaptığından dolayı bakalım ömür boyu huzuru bulacak mısın?" dedi.
Hayat Yolunda dizisinde kadın doktor, acile gelen trafik kazası yaralılarından birinin eşi, diğerinin en yakın arkadaşı olduğunu görünce beyninden vurulmuşa döndü. Kocası onu, en güvendiği mesai arkadaşı ile aldatmıştı.
Doktorumuz, kadının ameliyatını üstlendi. Bir elindeki neştere baktı, bir ameliyat masasında can çekişen kadına... Ve 'gerekeni' yaptı, onu kurtardı...
Ameliyattan sonra bir başka arkadaşı bizim doktorun bu yaptığına şaşırmıştı. "Ben olsam o neşteri ya gırtlağına saplar, ya da yumurtalıklarını filan alırdım" dedi...
İnsan ne kadar büyük bir ihanete uğrasa da, ne kadar ağır bir acı yaşasa da 'insanlığından' ödün vermemeli.
'İnsafsızlığın' karşılığı asla 'insansızlık' olmamalı.
İşte size 'damdan düşenin' aktardığı bir olay. Üstelik bu kez bir dizi senaryosu değil. Gerçeğin ta kendisi...

BU KEZ DİZİ DEĞİL

Okurumuz Ayça Akın yazmış. Bugünün 'insansızlığına' çare olur mu bilmem. Ama 'ibretlik' diye yayınlamak istedim: "Ölüm gerçeğinin olduğu yerde affetmek esas olan iken, affeden insanı gurursuz olarak ilan eden bir toplumda yaşıyoruz. Vur abalıya yapmak hücrelerimize işlemiş. Ben 3 yaşımda doktor hatası nedeniyle rahatsızlığımın getirisi olarak 'engelli' sıfatına sahip oldum. İlk kitabımda kendi yaşam hikayemi anlattım. Tüm o zorluklara rağmen geldiğim bugünkü nokta medyada ilgi çekti.
Ulusal bir televizyon kanalında canlı yayında sunucu bana şu soruyu sordu: 'O doktoru affettiniz mi?'
Hiç düşünmeden 'Evet' dedim.
Ardından seyircilere soruldu: 'Siz affeder miydiniz?'
Hemen hepsi 'Hayır' dedi.
'Üstüne bir de dava açardık' dediler. Ne dava açtım, ne kin duydum. Aksine teşekkür bile ediyorum bugün. Bana yaşattıkları olmasaydı; ne ben bugünkü başarılarımı elde edebilirdim, ne de kitap yazabilirdim.
Peki affetmeseydim? Çoğu insan affetmeseydim onu cezalandırmış olacağımı düşünüyor. Aslında affetmemekle en büyük cezayı kendimize veriyoruz. Ben affetmeseydim; ruhumda zaten yükler varken onları katlayacaktım. Bu da beni daha çok yaralayacaktı. Her anımda, zihnimde yaşatarak onunla birlikte yaşayacaktım.
Kıssadan hisse: "Toplum olarak hırslarımızın, egolarımızın, hatta belki de intikam duygularımızın esiri olmuş gibiyiz. Ne diyelim; herkesin aydınlık zihinlere ulaşabilmesi dileğiyle..."
İşe önce en yakınımızdakini affetmekle başlayalım. Bu hoşgörü iklimini giderek en uzağımızdakine kadar ulaştıralım. Ne dersiniz? Sadece hayal etmesi bile içimizi ısıtmıyor mu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA