Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Dizilerden ne öğrendik?

Sevgili Hıncal Uluç ağabeyim, pazar günü köşesinin zevkle okuduğum 'Tebessüm' bölümünde yabancı orijinli 'Filmlerden ne öğrendik?' derlemesini yayınladı. Hollywood klişelerine çok güldüm.
Örneğin, 'Tüm badireleri atlatan asker, memlekette bıraktığı sevgilisinin resmini arkadaşına göstermeye görsün, o an biter' diye yazmış Hıncal Ağabey. Her kilidi kolaylıkla açan kredi kartının, yanan binada, hele de içinde çocuk varken hiç işe yaramadığına vurgu yapmış.
Ben de yazıyı bizim dizi sektörüne uyarladım. Buyurun bakalım, dizilerden ne öğrenmişiz...
Dizilere bakacak olursanız;
Türk halkının yüzde 98'i tripleks havuzlu villada yaşar.
(TOKİ bu kadar toplu konutu boşu boşuna mı yapıyor ne?)
Dizilere göre aşk, asla iki kişi arasında yaşanmaz. Mutlaka üçüncü bir kişiye ihtiyaç vardır ki 'aşk üçgeni' kurulsun, biri mağdur olsun, hırs yapsın, komplo kursun. Formül belli: Aşk üçgeninin 'iç açılarının' toplamı, her zaman yüksek reytinge tekabül eder!
Hayatın tek anlamı intikamdır.
Alınacak intikamın yoksa, dizide söyleyecek sözün de yoktur.
Koca koca holdingler nasıl oluyorsa, kendiliğinden yönetilir.
Çünkü holding sahipleri ve yöneticileri asla işe gitmez.
Mesailerinin büyük bölümünü ya sevgili peşinde koşarak ya da kumpas kurarak geçirirler.
Bizim dizilerde kimsenin anası-babası belli değildir.
Çünkü zamanında herkes birbirine musallat olmuş, soylar soplar birbirine karışmıştır.
Ben öyle diziler biliyorum ki, genetik mühendisliği, DNA testleri bile çözmekte çaresiz kalır.
Züppe olmak için ille de üstü açık otomobile binmek gerekir.
Kimse sakin bir sahil kasabasında inzivaya çekilemez.
Orada da mutlaka mafyayı, çetrefilli aşkı, eskiden kalma bir hesabı karşısında bulur.
Delikanlılarda, genç kızlarda gizli bir 'dil seçeneği düğmesi' var gibidir. Köylerine gelince yörenin ağzını, şehre döndüklerinde Zeki Müren Türkçe'sini otomatik olarak konuşurlar. (Ben aynı şehirde aynı ana-baba tarafından yetiştirilen iki kız kardeşten birinin yöre şivesiyle, diğerinin Ayşe Egesoy ağzıyla konuştuğunu bile gördüm.)
Kimse kimseyle gönül rahatlığıyla konuşamaz. Çünkü her kapının ardında mutlaka gizli bir dinleyen vardır.
En kritik anda telefonun diğer ucunda olması gereken kişi ya havuzda yüzüyordur ya da banyoda duş yapıyordur. Telefon, sehpanın üzerinde çaresizce zıngırdayıp durur.
Kader, ağlarını örmek için mutlaka o dizinin başlamasını bekler. Her ailenin başına en az bir kanser vakası, bir ev yangını, bir trafik kazası, bir iflas olayı düşmek zorundadır.
Kimse kimseye 'Ben buna aşık olacağım' diye yaklaşmaz. Ya zorla ona yaklaştırılır, ya eski sevgiliyi kıskandırmak için kullanılır, ya da miras paylaşımından faydalanmak için kiralanır. Ama hepsinde de zoraki aşk, gerçek aşka dönüşmek zorundadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA