Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Atılacak ne çok saframız varmış!

Yeni gerçeğimiz pandemi hayatımıza gireli bir yıl oluyor. Geçen yıl tam da bugünlerde içimden geçenleri burada seslendirmiştim. Büyük ilgi gören bu yazı, sosyal medyada viral olup, neredeyse tüm dünyayı dolaştı. Aradan bir yıl geçti, hayatımızda değişen bir şey yok. Öyleyse o yazıyı bir kez daha hatırlamakta fayda var:
"Madem kocaman şirket işleri bir yemek masasına, bir dizüstü bilgisayara sığabiliyormuş, neden dikmişiz onca plazayı?
Bir eşofman, bir terlikle de geçebiliyorken hayat, gardıroplara, giyinme odalarına ne gerek varmış?
İş toplantıları video konferansla, alışverişler sanal marketlerle, eğitim uzaktan yapılabiliyormuş da neden işe, okula, alışverişe yetişmek için onca trafik çilesini çekmişiz, niye tonla egzoz dumanını yutmuşuz?
Otomobilsiz de yaşanabilirken, o kadar parayı neden garajlara, kaldırımlara yığmış, yakıta, vergiye, bakıma onca masraf etmiş, trafik kazalarına savaşlardan daha çok kurban vermişiz?
Madem hayat bir göz odaya sığıyormuş da, neden dünyayı talan etmişiz?
Madem "Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi"ymiş de neden hırslarımızın emrinde birbirimizin boğazına çökmüşüz?
Meğer sırtımızda atılacak ne çok safra taşırmışız da haberimiz yokmuş...
İçinden araba geçecek kadar büyük petrol borularına değil, bir makinenin hava pompaladığı küçücük plastik boruya muhtaçmışız oysa...
Meğer nefsimizin uğruna, nefesimizden vazgeçermişız..."

Dikkat! Yarasa cennetiyiz

Perşembe akşamı National Geographic kanalındaki Virüs Avcıları belgeseli sayesinde öğrendim. Meğer, Türkiye vahşi yarasalardan geçecek yeni virüs ve salgınlar için tehlike içeren ülkelerin başında geliyormuş. Çünkü güney bölgelerimizdeki pek çok mağarada çok büyük koloniler halinde Mısır Meyve Yarasası yaşıyormuş. Uluslararası uzmanlardan oluşan Virüs Avcıları ekibi, bizim güney illerimizden birindeki bir mağarada (yeri ve ismi belgeselde belirtilmedi) iki araştırma istasyonu kurmuş. Araştırmacılar, insanı dehşete düşürecek açıklamalarda bulundular. Dediler ki, "Türkiye'nin giderek kuraklaşması ve meyve ağaçlarının azalması, bu hayvanlar üzerinde büyük stres yaratıyor. Yarasalar bünyelerindeki virüsleri en stresli oldukları zamanda dışarı çıkartırlar. Burada büyük tehlike var."
Çok şükür bizde vahşi hayvan pazarları yok. Dinimizin makbul görmediği hiçbir hayvanı da yemiyoruz. Ama ülkemizde uzun süredir mesai yapan Virüs Avcıları diyorlar ki, "Bu mağaralar yerleşim yerlerine çok yakın. Virüs taşıyan yarasa, bağdaki bir üzümü ısırsa ya da toplanan zeytinlerin üzerine dışkılasa salgını önlemek artık mümkün olmaz. Unutmayın ki, Ebola. Mers ve Covid-19 yarasalardan, HIV (AIDS) ise maymun etinden bulaştı. Liberya'da bir avcı, avladığı maymunu keserken üzerine kan sıçradı ve 30 milyon kişi AIDS'ten hayatını kaybetti."
Aman diyeyim... Allah, cümlemizi korusun!

Semtlere yeni isimler buldum

Madem sözü doğadan açtık, devam edelim:
İncirli, Cevizlibağ, Zeytinburnu, Fıstıkağacı, Sıracevizler, Caddebostan, Bağlarbaşı, Fındıkzade, Bahçelievler, Gülbağ, Armutlu, Kirazlı... Bunlar İstanbul'un semtlerinden bazıları... İsimlerini doğadan, bağdan, bahçeden, meyveden, yemişten almışlar. Çünkü zamanında bütün İstanbul dutlukmuş ya!.. (Eskiler, şimdi binalarla dolu arazileri gösterip, "Bizim zamanımızda burası hep dutluktu" derler) Gerçekten de koca metropol şimdilerde doğaya sırtını dönmüş durumda. Semtlerle isimlerinin hiçbir ilgisi kalmadı. Ne Fıstıkağacı'nda fıstık, ne Cevizlibağ'da ceviz, ne Zeytinburnu'nda zeytin bıraktık.
Yeni oluşan semtler için bazı isim önerilerim var: Betontepe, Kurubağ, Atıkdere, Bitikbostan, Kesikorman...

Şeref kürsüsü

Son yağmurlarda beline kadar suya gömüldüğü halde hastasına ilaç taşıyan hemşire Ayla Kırs ve suyun içindeki araçların imdadına koşan trafik polisi (ne yazık ki komiserimizin ismine hiçbir yerde rastlayamadım) meslek aşkı üzerine adeta ders verdiler.

Zap'tiye

Dizi aralarında sonu gelmez gençleştirici krem reklamı izlemekten yaşlandım, yüzüm buruştu, ömrüm tükendi...

Ne demiş?

Yorumcular Reha Kapsal ve Emre Bol, A Spor'da fena kapıştı: REHA KAPSAL: "Ben saha içinden geliyorum. Senin gibi kameramanlıktan gelip buraya oturmadım." EMRE BOL: "Hocayı sahalarda da görmek isteriz, çünkü uzun zamandır göremiyoruz."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA