Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İLKER GEZİCİ

Oyuncular sadece sokakta gezip eğlenen insanlar değil

Oyuncu Rıza Kocaoğlu: Oyunculuk ciddi sorumluluk ister, sporcu gibi kendimize bakmak zorundayız. Bizler sadece sokakta gezip eğlenen insanlar değiliz. Çörekotu yağı, bitki çayı içen, sporumuzu yapan insanlarınız

ATV dizisi 'Karadayı'da rol alan Rıza Kocaoğlu, tiyatro sahnesinde ise 'Ormanlardan Hemen Önceki Gece' adlı oyunla izleyiciyle buluşuyor.
Biriken Tiyatro'nun sahnelediği tek kişilik oyundaki performansıyla beğeni toplayan Kocaoğlu, GÜNAYDIN'ın sorularını yanıtladı...
Oyun için nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
Ağır bir şeyin altına girdiğimi ve bu işin de altından çok çalışarak kalkabileceğimi bilerek bu oyunu kabul ettim. Oyunun benim mesleki hayatımda bir yapı taşı olduğunu düşündüm.
Üç ay prova yaptık. Burada dizi ekibimize de değinmeden geçmeyeyim; bana çok destek verdiler.
Oyunda kendinizi yerden yere atıyorsunuz, koşturuyorsunuz... Fiziki olarak da çok yorucu olsa gerek.
Evet, 5-6 kilo verdim. Sahnede tek başımayım ve 70 dakika seyircinin ilgisini canlı tutmam gerekiyor. Bunu sadece sözle yapamıyorsun.
Dizi de devam ediyor ama siz kendinizi zorlayacak bir oyunda yer almaktan hiç çekinmediniz...
Ben tiyatroyu çok seviyorum ve tiyatro yapınca eve mutlu gidiyorum, mutlu uyuyorum. Tiyatro beni motive ediyor, enerjim yerine geliyor.

TEK BAŞINALIK BAŞTA ZOR GELDİ
Sahnede tek başına olmak nasıl bir his?
Başta zor geliyordu ama bunun avantaja çevrilecek yanlarını buldum.
Müziği, ışık tasarımını; partnerlerimin yerine koyduğum birimler olarak gördüm.
Onlarla paslaşıyormuşum gibi kendime bir matematik oturtmaya çalıştım. Oynadıkça bunun keyifli olduğunu görüyorum. Tek başına bir oyunu götürebilmek ve bunun seyirciye geçtiğini görmek çok güzel.
Oyunda ne anlatmaya çalışıyorsunuz?
Hepimiz çok yalnızlaştırılıyoruz.
Kendini sistemin dışında bulmuş, aşklar yaşamış, evi-ailesi olan bir insanken, şu an hiçbirine sahip olmayan bir adamın hikayesini anlatıyoruz.
Adamın bunlara dair biriktirdiği hikayeleri var ama bunları anlatacak kimsesi yok. Üzeri sırılsıklam ama üzerini değiştirecek odası, başını sokacak evi yok. Dünyada bu şekilde yaşayan milyonlarca insan var.
Senin benim gibi bir adamın yalnızlığını anlatıyoruz.
Oyunun kahramanı "Kendimi doğup büyüdüğüm yerde yabancı, dünyanın öbür ucunda evimdeymiş gibi hissedebiliyorum" diyor. Sizin de böyle hissettiğiniz anlar oluyor mu?
Oluyor tabii ki. Çok karmaşık zamanlardan geçiyoruz. Değişime ayak uydurmak zor oluyor bazen. Ben bu ülkeyi çok seviyorum ve kendimi burada iyi hissediyorum ama öyle anlar, durumlar oluyor ki çok kötü hissedebiliyorsun kendini... Ama bu noktada kaçıp gitmeyi ve kendimi başka yerde iyi hissetmeyi seçmiyorum.
Oyunda da dediğim gibi; "Burası benim evim." Ben evimde duracağım ve her zamanki gibi evimin güzel olması için elimden gelen ne varsa yapmaya devam edeceğim.
Sette sabahlara kadar çalışıyorsunuz. Oyun da yorucu... Bu temponun altından nasıl kalkıyorsunuz?
Bu iş ciddi sorumlulukları olan, disiplin gerektiren bir meslek. Dışarıdan göründüğü gibi, yazıldığı gibi sadece sokaklarda gezen, eğlenen insanlar değiliz biz. Çok ciddi bir eğitimden geçtik. Dört-beş sene boyunca sabahın 09.00'undan gece 24.00'e kadar okulda yatıp kalktık. Son sene okulda yattım, eve gitmedim. Ranzalarda, sahnede uyudum. Bu sadece benim özelim değil; sanat eğitimi zordur. O eğitim insanın hem fiziğini, hem ruhunu yorar ve hiçbir zaman bitmez. O yüzden kendimize bakmak zorundayız. Sabah sporunu yapan, çörekotu yağı ve bitki çayı içen, oyundan üç saat önce gidip ısınan insanlarız.
Çok ciddi sporcu sağlığı ve disiplini isteyen bir mesleğimiz var. Çoğu oyuncu da öyle yaşıyor. O yüzden bu tempoyu sürdürebiliyoruz.
Oyunun kahramanı gibi ortalığı düzeltmek isteyen biri misiniz? Evet, ortalık düzenli ve sistemli değilse ben de çalışamam. Girdiğim yeri toparlarım, titizimdir. Evi temizlediğim gün mutlu oluyorum. Derli toplu olmak güzel bir şey. Törpülemeye çalıştığım, müdahale eden bir yanım var.

KENDİNİ KORUDUKÇA AŞIK OLAMIYORSUN

Oyunda 'Bir kızın peşinde kafayı yiyecek kadar koştun mu?' diye soruluyor.
Siz öyle bir durum yaşadınız mı?
Herkes yaşamıştır böyle bir şey.
Ben de tabii ki yaşadım. Bundan gocunacak bir şey yok. Ben ikili ilişkilerimde duyguları önde biriyim. Birisi 'Seni sevmiyorum' deyip gidiyorsa, kendini dünyanın en çaresiz insanı gibi hissedersin. Kendini sevdirmek için yaptığın hiçbir şey işe yaramaz.
Bir röportajınızda "Aşık olmaktan korkuyorum" demişsiniz... Şunu anlatmaya çalıştım:
Büyüdükçe, bir önceki aşkında acı çektiysen, bir sonrakinde daha çok savunmaya geçiyor ve kendini koruyorsun.
Korudukça zaten aşık olamıyorsun.
Herkes öyle olmuyor mu?
Yani terk edilme korkusuyla ilgili bir şey değil bu...
Hayır, hayatın bütünüyle ilgili korkmamaya çalışıyorum. İşte bu yüzden tiyatro yapıyorum, spor yapıyorum.
Başıma gelecek her şeye hazır bekliyorum.

MAGAZİN FİGÜRÜ DEĞİLİM

İstanbul'a 2000'de geldim ama siz beni son beş yıldır tanıyorsunuz. Bu yaşa, bu aşamaya gelinceye kadar her şey güllük gülistanlık değildi. Henüz çok yol aldığımı düşünmüyorum mesleki kariyerimde ama içim huzurlu. Yaptığım işlerden memnunum. Daha fazla fırsat bulup daha fazla çalışmak isterim elbette.
Magazin figürü olduğumu düşünmüyorum. Sadece yanlış anlaşılmak zoruma gidiyor bazen. Duygusal biriyim ben ve duygusal tepkiler verebiliyorum. Yanlış aktarılmak ve anlaşılmak istemiyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA