Çeşme ve Alaçatı'da saçma sapan bir kalabalık var. Tatilini Ramazan'a denk getirmek istemeyenler, bu yıl bizim kasabanın Temmuz nüfusunu üçe beşe katladı.
Bırakın akşam yemeğini; gündüz plaja, markete çıkmaya korkuyoruz.
Kalabalık arasında sıkışmamak için, olabilecek en tenha yerlerdeki marketi seçiyoruz. Çünkü yollar ayrı dert, kasa kuyrukları ayrı...
Trafik tıkalı, araç park edecek yer yok.
Ama tabii insan denizin burnunun dibindeyken de yüzemeyince, bünyeye bir sinir basıyor.
O yüzden ya sabahın körünü ya da güneşin batışını kolluyoruz.
Tamamen boş olmasa da en tenha saatler bunlar çünkü.

PÜSKÜLLÜ ÇİZMELER!
Yüzmek için hem tenha hem de en güzel zamanlar aslında... Gün batarken Ilıca Plajı'ndan denize girmemişseniz, "Bu zamana kadar boşuna yüzmüşsünüz" derim ben.
Geçen gün yine "Büyük plajda güneşi batıralım, azıcık da iyota bulanalım" deyip kurulduk sahile...
Aman ne renklilik, ne çeşitlilik...
Dansöz kıyafetinden hallice bikiniler mi istersiniz, haşemalılar mı, ev yapımı kokteyllerini termosa doldurup akşamüstü içkilerini yudumlayanlar mı?
Al sana Türkiye mozaiği!
Bir ara baktım karşıdan salına salına biri geliyor.
Tek omuz siyah bir gece elbisesi giymiş. Ayağında püsküllü süet çizmeler!
Kocaman çantası kolunda...
Kulaklıklar kulağında, saçlar fönlü.
Denize, kuma bulana bulana yürüyüş yapıyor. "Enteresanlıkta son noktayı koyayım" demiş.
Çeşme'de renkli kare kovalayan muhabir arkadaşlarıma tavsiye...
Asıl ekmek, akşamüstü Ilıca büyük plajda. Haber vereyim dedim.