Ağzınla içmeyi bilmiyorsan içmeyeceksin kuzum; bu biiir. İçki şişede durduğu gibi durmaz, 100 kere yazıver de öğren balım; bu ikiiii! Benim gibi delilere çatarsan ağzının payını alırsın, bu da üç! Bir içkili tutturukçu ve de tacizci abla yüzünden Ajda Pekkan'ın bodyguard'ı oldum iyi mi? Aaa! Nasıl mı? Bakmayın siz benim öyle ufak tefek durduğuma, cici kız havalarıma. Sinirlerim zıpladı mı aslan parçası kesilirim valla.
AJDA'YLA REİNA'DA...
Salı gecesi Turkcell Kuruçeşme Arena'da Ajda Pekkan konserine gittik. Hani bugün gazetelerde fotoğraflarını göreceğiniz Ajda'nın çuval giydiği konserine... Çuval giyse bile yakışıyor süper starımıza değil mi efendim? Neyse... Konser çıkışı Ajda ve orkestra arkadaşlarıyla Reina'ya gittik. Keyifler gıcır, Ajda konserden pek memnun. Bir yandan çorba içiyor, bir yandan arkadaşlarıyla sohbet ediyor, bir yandan da locasına gelen hayranlarını kırmayıp fotoğraf çektiriyor. Ben de alkolden uzağım, soda içiyorum. Zaten aram içkiyle can ciğer kuzu sarması değildir, bu aralar doktorum Hüseyin Nazlıkul'un emriyle ağzıma bir damla bile koymuyorum. Neyin peşinde olduğumu sonra anlatırım, sağlık kafası... Gayet ayık olduğumdan Ajda'nın yanına konuşlanmış, geleni gideni inceliyorum. Şirin genç kızlar bırakmıyorlar Ajda'yı, "Aman da pek tatlılar" derken 40 yaş üstü sarışın bir kadın, Ajda'nın boynunda bitiveriyor ve kene gibi yapışıp üzerine yıkılıyor... Dedim; "Sıkı dur Yasemin, olayımız var, son kiii. Az sonra sosyal içicilikten sosyal pataklayıcılığa transfer oluyorum, kollayın beni..."
AYŞE YETİŞ YETİŞ!
Kadın Ajda'yı bırakmıyor... Bırakmamak ayrı konu, kadın ayakta duramıyor. Hatta aslında kadın orada bile değil, Reina'ya uzaydan bağlanıyor. Kör kütük! Ve Ajda'yı düşürecek kadar tepesinde. Ajda kibar kadın, sesini çıkartmıyor, gülümsüyor. Yerimden fırlıyorum, önce kadınla Ajda'nın arasına giriyorum. Kadın bana az sonra tırmalayacak kedi gibi bakıyor. Ben de en kızgın Cüneyt Arkın bakışımı fırlatıyorum. Kadın gidiyor... 5 dakika sonra yine geliyor iyi mi? Bu sefer herkes "Ayşe Ayşe yetiş" çekiyor. Bana verilen bu görevin gururunu taşıyarak uçtuğumla yetişiyorum (fonda 'I Will Always Love You' çalmıyor tabii) "Yettim gari Ajdaaam!" Kadına bütün sükunetimle; "Ajda Hanım çok yorgun, biraz sonra gelmenizi rica etsem" diyorum. Kadın tıssslayıp kolumu tırmalamaya başlıyor, tırnaklarını geçirip "Sen gördüğüm en kötü kadınsın" diye bağırıyor. Canım ama sen de gördüğüm en devrik cumhuriyetsin.
YA ÜZÜM YA SOPA
Öyle böyle derken dakikalarca Ajda'nın önüne kollarımı kavuşturmak suretiyle koruması gibi dikilip, ablayı göndermeye çalışıyorum. (Bi de ekibim ve kulaklık bağlantım olacaktı, ne estirirdim be...) Yok, gitmiyor ve laftan anlamıyor mübarek. Ve sonunda olanlar oluyor bana sinirleri elden bırakıyorum. Şimdi gel de gör beni, bambaşka biri! Reina'nın korumasını çağırıp, kadını hoop uzaklaştırıyorum. Ve bir görevden daha alnımın akıyla çıkmanın verdiği gevşemeyle düşünmeye başlıyorum. 40 yaşına gelmiş bir insanın düştüğü bu durum nedir? Onu bu kadar kendinden edecek kadar içiren şey ne olabilir? Biz de içki içiyoruz, biz de eğleniyoruz da böyle değil. Alkol bazılarının içine canavar kaçırıyor sanki. Huyları değişiyor, ısrarları bitmiyor, anlamaz, dinlemez, saygısız, kaba ve tehlikeli oluveriyorlar. Karşıdakinin sınırlarını zorluyorlar. Eminim ertesi gün de yaptıklarından utanıyorlar. Ben de kendilerine üzüm yemelerini tavsiye ediyorum. Yani seçenekler belli; ya üzüm ya sopa! Tercih onların. İçmeyi bilmiyorsan, içmeyeceksin be kardeşim.
