Siz bakmayın havaların parçalı bulutlu, yağmurlu çamurlu olduğuna. Haziran'ın 9'unda, yazın başındayız.
Hal böyle olunca bitmek bilmeyen bir 'bikini kaygısı' kol geziyor tabii. 'Bikini giyeceksin, onu yeme!', 'Bikini giyeceksin, spor yap!".
Bikini karnı, bikini kası... Peki hangi bikini?
Solmuş geçen yılki bikini?
Nerden güzel bikini alsak?
Sevgiliye göre ayar verilmiş bikini. 'O kadar beyazım ki yakışmıyor bikini' gibi.
İki çatal cheesecake yerken bile gözümüzün önüne geliyor bikini. Ne bikiniymiş anasını satayım.
Alt tarafı giyip cıp cıp yüzecek, tatil yapacağız.
Tatil nedir? Çalışmalarımızın, şehirde koşturmalarımızın, stresimizin, çektiğimiz dırdırların, yorgunluklarımızın ödülüdür değil mi?
Kafa boşaltmaktır, kendine hediyedir, her haltı geride bırakıp dinlenmektir, keyfine bakmaktır değil mi?
Yoo, görünene göre değil. Şunun şurasında üç gün, beş gün, hadi yılda iki hafta tatile çıkacaksın diye bu ne mücadele. Bikiniden göbeğin çıkacak kaygısıyla onu yeme bunu içme, geril, milletten saklan, kendine kız, lokmalarını say. Ne oluyor yahu?
KORKMAYIN!
Geçen gün magazin muhabirleri sordular: "Ayşe Hanım, bikiniyle yakalanma korkunuz var mı?" "Bikiniyle yakalanmak nedir? Suç mudur bikini giymek? Ne giyeceğiz ki plajda, denizde, niye korkuyorum?" diye cevap verdim.
Siz siz olun, bikini korkusundan uzak durun.
Yok öyle saçma bir korku.
Giyin bikininizi, tatilinizin tadını çıkarın.
Sonra çok arıyoruz o güzel günleri. Ayrıca neydi?
Mutlu, gülümseyen, pozitif insan en güzeldi.