Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MEVLÜT TEZEL

Teşekkürler Russell Crowe

'Son Umut' (The Water Diviner) filmi için düzenlenen basın toplantısında; Russell Crowe'a şakayla karışık "Biz Türkler, tarihi konulara bizim açımızdan yaklaşan filmlere alışkın değiliz.
Filmde Kuvayımilliye'cilere katılıp Yunanlar'a karşı bile savaştınız. Filmin çekimleri sırasında ve öncesinde Türkiye'de geçirdiğiniz uzun sürenin senaryoya etkisi olabilir mi?
Türk vatandaşlığına da geçmeyi düşünüyor musunuz?" diye sordum.

İŞTE ÖZELEŞTİRİ
Crowe da elbette Türkiye'de fikir alışverişinde bulunduğunu ama tarihi gerçeklerin ışığında filmi objektif bir dille anlatmaya çalıştığını belirtti. Bu, filmden bile güzel bir açıklama. Evet, Crowe tarihi gerçekleri anlatıyordu. Ama biz 'Geceyarısı Ekspresi' gibi yanlı bazı uluslararası filmlerden çok kazık yediğimiz için Crowe gibi Oscar'lı efsanenin kendi ülkesinde bir TV programında, "Bence artık başkalarının, söylenmesini engellemeye çalıştığı bir hikayeyi hesaba katacak kadar olgun bir ulus olmalıyız.
Biz bağımsız bir ulusu işgal ettik ve bu öfkeli kelimeyi hiç kullanmadık. Çanakkale'de işgalci bizdik!" demesine alışkın değildik.
Crowe'un yaptığı çok önemli aslında. Şimdi bu tavrı Nuri Bilge Ceylan dahil bir Türk yönetmeni gösterse fazla dikkate alınmaz ama Crowe, Hollywood'daki lobilere inat bu açıklamayı yaptı. Daha da önemlisi Crowe, müthiş bir özeleştiride bulundu. Umarım bizim de tarihi meselelerde özeleştiri yapacak cesur yönetmenlerimiz olur!

'Son Umut', sadece Türkiye ve Avustralya için mi çekildi?

Russell Crowe, 'Son Umut' filminde Türkiye'de lise müsameresi senaryolarla ucuzlaştırdığımız Çanakkale Savaşı'nı bizden daha iyi anlatıyor. Daha önce çekilen yerli Çanakkale Savaşı filmlerinin yanında 'Son Umut' başyapıt kalır. Ama yine de bu 'Son Umut'u başarılı bir film yapmaya yetmiyor. Çünkü 'Son Umut'la karşılaştırdığımız yerli yapımların bazıları film bile değildi, fiyaskoydular. 'Son Umut', Avustralyalı çiftçi 'Connor'ın (Russell Crowe), Çanakkale Savaşı'nda kaybolan üç çocuğunu bulmak için Türkiye'ye gelmesini ve bu süreçte yaşadığı maceraları anlatıyor. 'Son Umut', Çanakkale Savaşı'ndan dört yıl sonra büyük bölümü Türkiye'de geçen bir arayış, bir yol filmi. 'Son Umut'un bizim tarih dersi işlercesine kronolojik sırada gelişen Çanakkale filmlerinin yanında ilham verici bir öyküsü var. Dekorlar, kostümler vs. görsel açıdan, yerli film standartlarının çok üstünde. Bu fark, savaş sahnelerinde kendini daha da belli ediyor.
Ama filme uluslararası standartlardan bakınca; Crowe'un ilk yönetmenlik deneyiminde türler arasında kaybolduğunu söyleyebiliriz. 'Son Umut'; ne tam bir dram, ne bir epik macera, ne bir savaş filmi, ne de savaş sonrası travmaları ele alan bir film. Hepsinden izler taşıyor ama öykü çok düz ilerliyor, diyaloglar etkileyici değil.
Filmin en büyük dezavantajı ise vurucu bir finale sahip olmaması.
Filmde dublaj sorunu da var. Olga Kurylenko'nun canlandırdığı 'Ayşe' karakterinin dublajı dış ses gibi duruyor.
Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan'ın oyunculukta sınıfı geçtiklerini düşünüyorum, hatta kötü yönetmenliğe rağmen performanslarıyla filmi bir yere kadar taşıdıklarına inanıyorum. 'Son Umut', Türkler'in çok seveceği bir film, ülkemizin tanıtımına bile destek olabilir ama sinemasal eksikleri fazla. Sanki sadece Avustralya ve Türkiye pazarı için çekilmiş bir film gibi duruyor.

Öpüşme sahnesi bile yok!

'Son Umut' (The Water Diviner) filminde bir aşk öyküsü de var. 'Connor' (Russell Crowe) ile kocasını savaşta kaybetmiş 'Ayşe' (Olga Kurylenko) birbirlerine yakınlaşıyorlar. Yalnız bu yakınlaşmanın sonu Türk usulü bitiyor. Eğer filmin devamı çekilirse 'Connor'ın 'Ayşe'yi istemeye gitmesi gerekir.
Öykünün gidişatı, sevişme sahnesinin olacağının sinyalini verirken bu neden gerçekleşmez, ilginç doğrusu!
Yanlış anlaşılmasın, 'Sevişme sahnesi niye yok?' diye üzülecek değilim. Ancak bu tarz epik dramlarda aşkın inandırıcılığı için mutlaka sevişme sahnesi olur. Çıplaklık unsuru çok önemli değil, sembolik de olsa bir elektriklenme gerçekleşmeli.
Bırakın sevişmeyi, öpüşme sahnesi bile yoktu yahu! 'Son Umut' sanki sadece Avustralya ve Türkiye pazarı için çekilmiş bir film gibi duruyor' diye yazmıştım. Filmin tüm dünyadaki co-producer'ı Mars Entertainment, 'Türkiye'de bu filme ilkokullardan öğrenciler de gitsin' diye mi düşünüp öpüşme sahnesi bile koydurtmadı acaba?
Filmi izlediğinizde siz de göreceksiniz; sevişme sahnesi olması gereken yerde acayip bir kopukluk var. Acaba filmin Türkiye ve yurt dışı kurguları farklı mı? Filmin açılış sahnesi de sanki Türk izleyiciler için çekilmiş gibiydi.
Daha sonra Avustralya'daki ilk sahne de sanki o ülke için çekilmiş açılış sahnesi gibiydi. 'Son Umut'un sinemasal eksikliklerinde acaba pazar stratejisinin etkisi olmuş olabilir mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA