Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

13 Haziran düzenlemeleri

Şu son günlerde olanlara bakıp 'ne devletmiş' demeyen kimse kalmamıştır herhalde. Önce Cihaner ne edip edip CHP lisetesinden aday yapılıyor. Ardından içlerinde halen milletvekili olan birçok BDP isminin adaylığı engelleniyor. ÖDP seçimlere girmesin isteniyor. Bir devletin siyaset ve toplumsal irade üstündeki gücünü göstermek için daha ne olsun?
Burada devlet denilen nedir diye soranlara verecek çok basit bir cevap var: Devlet bürokrasidir. Devlet yargıdır. Devlet ordudur. Başka bir devlet yoktur. Türkiye'deki modernleşme bu üç unsurun kontrolünde ve tayin edici rolü ve gücü altında geliştiği için bugün de devlet olarak bürokrasiyi, orduyu ve yargıyı saymakta hiçbir mahzur yok. İşin özü de bunu böyle söylüyor.
Sorun da orada düğümleniyor. 2007 sonrasında bunlarla ciddi biçimde zıtlaşan bir siyasal irade ortaya çıktı. Daha önce bazı denge hesaplarını yapmakla birlikte AK Parti iktidarı 2007 seçimleri öncesindeki muhtıradan başlayarak ve partiyi kapatmayı öngören davalardan da etkilenerek Türkiye'de siyasi iradeyle bürokratik rejim arasındaki çelişkiyi birincisi lehine çözmek istedi. Yakın tarihte buna benzer adımlar daha önce de atılmıştı. Şimdi ölüm yıldönümünde anımsanan Özal bu gelişmenin ilk halkasıdır. O ilk halka sanıldığı gibi DP veya AP değildir.
Özal dönemini 1991 seçimleri kapatmıştır. Ondan sonraki dönem 2002'ye kadar çok sert bir biçimde bürokrasinin veya eşanlamlı olarak devletçi ideolojinin yeniden hakimiyet kurma, kırılıp dökülenleri toplama çabasıdır. 28 Şubat post modern darbesi de 2007 bildirgesi de, Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için atılan o saçma ve utanç verici 367 adımı da hep bu hakim ideolojiyi güçlendirme gayretidir. 2007 sonrasında AK Parti'nin ve Erdoğan'ın bu tavra karşı büsbütün direnmeye başlaması, bunlar hatırlanınca anlaşılıyor ki, bir rastlantı değil. Ama karşı taraf da direniyor. Hiç dur durak bilmeden, şimdi aday listelerini düzenleyerek, isimler saptayarak, Ergenekon davasına karışmış olanları MV yapma gayreti içine girerek direniyor.
1990'da yayınladığı o garip makaleyle o tarihten sonrasında ortaya çıkan Yeni Sağ iktidarların ve neo-liberalizmin ağababası olan Fukuyama şimdi son kitabını yayımladı (The Origins of Political Order). Bir tür siyasal tarih; daha doğru ifadeyle siyasetin, 'siyasal düzen'in gelişim tarihi. Bugünkü uygarlığın oluşması için üç şey sayıyor. Bunların birincisi güçlü devlet, ikincisi, devletin kendisini hukukun üstünlüğü ilkesiyle sınırlaması, üçüncüsü hesap vermek. Yanlış anlaşılmasın, güçlü devlet derken sadece 'ceberrut devlet' değil kastettiği. Kapitalizmin gelişmesine olanak sağlayacak olan devlet. Yani, klasik Amerikan zihniyetinde her zaman vurgulanan ve güçlülüğü vergi toplamakla eşanlamlı sayan bir devlet.
Böyle bakınca ordunun ve bürokrasinin yeri çağdaş/modern devlette kendiliğinden belirleniyor. Sınırları doğallıkla biçimleniyor bu iki unsurun. Fakat Türkiye bunu anlamamakta direniyor. Çünkü Türkiye'de devlet, toplum demek olan siyasete, siyasal iradeye karşı olanca gücüyle iktidar savaşı veriyor. Devlet Türkiye'de vergi toplamıyor, zenginlerden. Nedeni açık: Onlarla uzun süre işbirliği yaptı ve böylece Batı'da olduğu gibi burjuvazinin kendisine karşı hukuk ve demokrasi mücadelesi vermesini engelledi. Devlet hesap vermiyor Türkiye'de ve Türkiye'de devlet bir türlü hukukun üstünlüğünü kabul etmiyor. Tersine devlet politik alanı tanzimle, siyasal iradeye müdahaleyle kendisini yükümlü sayıyor.
Şimdi bu kesimin çok sert bir biçimde oyuna yeniden başladığını görmek kabil. 'Devlet' demek olan birçok ismin farklı partilerin listelerinde yer alması, Ergenekon'la özdeşleştirilen isimlerle uğraşırken kamuoyu, 28 Şubat'ın mimarı denebilecek isimlerin CHP'den aday olması, buna kimsenin itiraz etmemesi, şimdi şu son kararlar, 12 Haziran seçimleri sonrasına dönük bazı adımların daha şimdiden planlandığını, projelendirildiğini kimseye anlatmıyor mu? Devletin hâlâ ordusu, bürokrasisi ve ideolojisiyle hakim ve ceberrut vasfını muhafaza etmek gayretinde olduğunu göstermiyor mu?
Daha ne lazım?...
P.S. Politik görüşlerimiz arasındaki farka rağmen çok yakın dostluk ilişkisini onun nezaketi sayesinde sürdürdüğüm, sanat dünyasındaki yerini ayrıca önemsediğim kardeşim ressam Bedri Baykam'a geçmiş olsun. Umarım tez zamanda eski tartışmalarımıza dönecek iyiliğe erişecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA