Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Edep yahu!

Gençliğimde çok polemik yaptım. Sonra anlamsızlığını gördüm. Tartışma, o da nezaket ve nezahet dairesinde olursa, değerlidir. Polemikten medet ummak gençliğe ait hoş bir duygudur. Ama hayatının çok ileri çağında da bu işi sürdürenler vardır. Hilmi Yavuz onlardan biridir.
Köşesinde çok mütekebbir bir edayla yıllardır ağza alınmayacak sözcükler, karalama sıfatlarıyla, belli bir seviyedeki insanın kalemine bulaştırmaktan çekineceği kavramlarla yazılar yazarak insanları eleştirir. Bu tutumunu gerçekten de bir saplantıya dönüştürmüştür. Zaman zaman birisine karşı bir takıntı geliştirir ve (galiba anlayabildiğimiz nedenlerle) yıllarca o insan hakkında yazar da yazar. Bir vakitler diline doladığı bir şair Yavuz'un bu tutumunun psikanalitik açıklamasını yapmıştı.
Ben de Yavuz'un saplantıyla yaklaştığı isimlerden biriyim. Son yazılarının birinde gene benden söz etmiş. Orada belirtmiş, bazılarını biliyordum ama beş altı yazı yazmış hakkımda. İlginç bir özellik elbette: haydi sövdüğünüz demeyeyim, onca eleştirdiğiniz biri hakkında onca yazı yazmak... Attila İlhan, İlhan Selçuk gibi yazarlar hakkında "beni artık hiç ilgilendirmiyor" diye yazılar kaleme alan birisinin bendenize gösterdiği teveccühe müteşekkirim ama kendisini "ilgilendirmeyeceğim" günü hasretle bekliyorum.
Hiç cevap vermediğiniz bir yazarın kaleminde adınızın bu "sıtmalı iptila"yla yer alması, tıpkı bir zoraki misafirin evinize gelmesi veya sevmediğiniz birinin sizi zorla evinde tutması gibidir. Yazının da bir "lonca" ilişkisi yani edebi vardır. Susunca susulur. Kaldı ki, Yavuz, polemiklerini, bu saplantılı ilişkisini, takma adla yazdığı komik yazılarda sürdürür. Bir de etrafındakileri kışkırtıp onlara yazdırdığı yazılar vardır. Öyle denir edebiyat dünyasında. Anlaşılan gerçekten çok sorunlu bir ruhsal durum.
Şunu da belirteyim: yazdıklarının içinde maddi hata saptaması yok mu, var, olabilir de, insan hata yapabilir, ama o kadar, gerisi tartışmaya açık şeyler. Bir hatayı düzeltmek de, kabul etmek de erdemdir. Birisi saptar, hatayı yapan tasdik eder, iş biter. Ama bu dahi bir nezaket dairesinde cereyan eder.
Kaldı ki, Yavuz'un yazdıklarının büyük çoğunluğu yorumsal şeyler ve edepli, temiz, medeni, hakaret içermeyen, salim bir üslupla yazsa iyi kötü tartışılabilecek bu görüşlerini, dışına çıkılmaz bilimsel doğrular olarak sunuyor. Hayatı boyunca üniversitelerde çalışıp, bir tek bilimsel yapıtı olmayan, tek bir uzun makalesi bulunmayan Yavuz, sadece "isim geçirmek" denen yöntemle oluşturduğu bilgiççe yazılarını alıntılara boğar. Sorun da odur: tek bir alıntının ve tek bir kavramın gerçeği saptadığını, hatta gerçeğin kendisi olduğunu söylemek... Tek odaklı, tek kaynaklı gerçek: kavramların ve "bilimsel" terimlerin ardına saklı hegemonik bir bilimselcilik, doğruculuk tiyatrosu! Zaten parodidir sevdiği...
Buna mukabil yıllar yılı sürdürdüğü düşünce çabasını bugün şöyle veya böyle değerlendirsek de hatırlıyoruz elbette, geçmişte hakkında yazdığımız yazıları unutmuyoruz ve keşke hiç bu yollara tevessül etmeseydi deyişimiz ondandır. Revaca ne ihtiyacı var onun, köhne meta mıdır ki? Sadece kendi hükmünce Bedreddin'dir ama herkes kendi hükmünce Bedreddin'dir.
O yüzden Yavuz da eleştirilir. Fakat derhal eleştirinin "yaralayıcı" olduğunu söyler, edep dairesinden taştığını iddia eder. "Linç edildim" der, mağdur rolüyle etrafındakileri dağıtmak için. Nitekim son olarak modası geçmiş ve bilmediği bir konuda ettiği laflara, üstelik çok saygılı, bir yanıt alınca aynı tutumu sergilemiş, bakarken gördüm. Ömer Lekesiz (böyle bir konuda izin almadan adını zikrettiğim için kendisinden özür dilerim), ona tokat gibi ama sehl-i mümteni sayılması gereken bir yazı yazınca gene aynı tutum içine girmiş.
Neticede böyle bir yaklaşımı muhatap almak deli saçmasıyla uğraşmak olur. Öfke, kin, gayz, nefret içeren bir tutumu kabul edip sövüşerek kalem üşürmek hiç benim "kalemim" değil. O yaşta birisi için bunları yazarken mahcubum, ama gerçekten çok basit tavırlar bunlar.
Bu yazı için okurlardan özür diliyor, "edep yahu" diyerek susuyorum. Hilmi Yavuz beni artık hiç ilgilendirmiyor. O şimdi içindeki siyah öfke, nefret, hırs, kin mürekkebine kalemini batırıp dilediği kadar yazabilir. Nasılsa kem söz sahibinindir ve üslubu beyan ayniyle insandır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA